Gerilla olmak, benim için bir vazgeçilmez, bir hayal idi. Gerilla olmak adında zihnimde biriktirdiğim tüm felsefeleri birbir çözümlemeye başladım. Yaşamda savaş nasıl verilir bunun net tanımını görmeye duymaya başladım. Gerilla olma yolculuğum bu vesile ile başlamış oldu. Yolculuk diyorum, çünkü özgürlük uğruna verilen mücadele durgunluğu ifade etmemekle beraber hep bir yürüyüşü yaşatır. Özgürlüğü kendimde hapsetmenin de bir anlamı yok, bunu da gerillayı yaratan, Kürdistan gerillasını yaratan Önder APO’nun dershanelerinde açık ve net olarak anladım. bir ülkede yaşam hançerlenmişse, topraklarında kan emiciler cirit atıyorsa ve özgür yaşamı daraltıp bizler kalıp içine alınıyorsak gerillalaşarak buna cevap vermemiz gerekiyor. Gazeteci olabilirdim, tiyatro oyuncusu, bilim adamı, şair olabilirdim. Bir Kürt olarak ne yapabilirdim. Kürdistan’da yaşanılan savaşta kaç kişinin öldüğünü, kaç köyün yakıldığını gazete manşetine alırdım ancak sonrada meçhule giderdim. Hiç kuşkusuz. Sahnede ezilen bir işçinin figürünü de oynayabilirdim, oyun bittiğinde yaşam yine de kendini acılarıyla devam edecekti. Bir bilim adamı olarak sistemin eline su dökmekten ibaret olacaktım. Bir ölçüde özgürlük arayışı olan şiire, belimi yaslayıp imgeler içinde boğulup adım şair olarak kalacaktı. Annem yine de ağlayacaktı ve başını acıdan belki kaldıramayacaktı. Oyunda oynadım, şiir de yazdım annemin sessiz haykırışlarını, iç zelzelelerini dindiremedim. Hakkı vermek, layık olmak çok köklü çözümlemelerden geçtiğini ve ancak özgür yaşam ile bunların gerçekleşebileceğinin kabiliyetine vardım. Buna cevap olmam bir ölüm veya yaşam arasında seçenek şartını koydum. Yaşam ise nasıl bir yaşam, ölümse nasıl bir ölüm. Yaşamı med- cezirlerden kurtarmak, buhranlardan kurtarmak ve adına herkesin herkesçe, adaletli demokratik ve özgürlükle kaynayan bir güneşin etrafında toplanmak… ölüm bu şekliyle zaten tanımlanmış oldu. Kör bir kurşunla olması pek de önemli değil. Buna ben gerilla dedim.
Gerillanın yaşam nedeni ve gerekçeleri vardır. Bir halk savaşçısıdır. Devrimci bir gelenekten gelmedir. Çantası umutlar ile doludur. Bunu anlattım nereye vardıysam. Kahvehanelerde, parklarda, tartışmalarda, sokakta, kimi ağzı açık dinledi kimisi betondan filizlenemedi… aşk budur dedim, hakikat budur dedim. Aşka yolculuğum, hakikate yürüyüşüm başlamış oldu.
Olmasaydı bu yürüyüş azami derece deli gömleğini giyip durmadan topluma saldırırdım, tıpkı bugün deli gömleğini giyenler gibi. Annemin yaşam kanunlarını çiğnerdim bugün çiğneyenler gibi.. kendimi kurtaramazdım. Köleliğin derin sularında boğulup akacaktım köleler okyanusuna…
Buna gerilla dedim, okyanus damlacığından güzel deryalara akıtmak berrak sularını… tıpkı su gibi azizlik gibi azizelik gibi…
Bunları anlatmak için şiir yetmedi, eksik kaldı, doktorluk da mühendislik de yetmezdi, çünkü yara derin ve çarpık bir insanlaşma var devasa ameliyathanede ve haritalarda
Özgürlüğe ulaşıncaya dek
Tarihin yaşam topraklarında
Karargahlarımız olacaktır,
Savaşım verilecektir.
Özgürlük Savaşçıları
- Ayrıntılar
Özgürlük eyleminin 9. Yılına giriyoruz. Seni ve eylemini doğru tanımlamak ve anlamlandırmak boynumuzun borcudur. Özgürlük hareketimiz, binlerce Şehidin yolunda yürüyen bir harekettir. Her bir şehidimiz mücadelemiz gerçekliğin de ayrı bir yere sahiptir. Her birinin bizlere yüklediği görev ve sorumluluk, mücadelemizi daha da güçlendirmek içindir. Siz yüce insanları anlatmak çok zor ve sorumluluk istiyor. Kendimizi sizin onurlu eyleminizin karşısında sorgulayıp, kişiliğimizi tüm kirliliklerden arındırmamız gerekir. Çünkü sizler bizlere bir kez daha nasıl yürümemiz gerektiğini, nasıl bir militan ve kadro olmamız gerektiğini, Önderliğe bağlılığın nasıl olması gerektiğini öğrettiniz. Bunu bedellerinizle ispatladınız ve yaşamsallaştırdınız.
Özgürlük, özgürleşmek, özgürlük yürüyüşünün bir militanı olmanın öyle kolay olmadığını, çok sancılı ve zikzaklı, inişli-çıkışlı olduğunu, uzun soluklu bir maraton yürüyüşü olduğunu bir kez daha ispatladınız. Özgürlüğün büyük bedeller istediğini, bu bedeli vermek için ideolojik derinlik, örgütsel duruş, bilinç istediğini gösterdiniz. Özgürlüğün bir aşk, bir tutku, bir bağlılık ve amaca kilitlenme olduğunu yaşamlarınızla kanıtladınız. Egemenlikli devleti ve iktidarcı zihniyeti yenmek, onun karşısında örgütlü bir güç olmak, bıkmadan mücadele etmek, öfke ve kin duymak, onun tüm özel savaş teorilerini boşa çıkarmak, onun egemenlikli sisteminden kopmaktır.
Ateşin kızı Viyan yoldaş, Önderliğimizin esaretinin 8. Yılına girişte kutsal eylemini gerçekleştirdin. Uluslar arası komplo gerçeğinin yapmak istediği bize bu esareti kabullendirmek ve marjinalleştirmekti. İşte Viyan gerçekliği buna cevaptı. Viyan gerçekliği özgür insanın esaretinin asla kabul etmeyeceğimizin cevabıydı, karanlık ve buz tutmuş şubat ayını ısıtan ve bedeniyle aydınlatan bir duruştu, Ehrimanlara vefasız ve gamsız duruşumuza cevap verendi.
Viyan yoldaş, Önderliğin esaretinin 15. Yılına giriyoruz. Uluslar arası komplo egemenlikli, devletçi, iktidarcı zihniyet her türlü savaş araçlarını kullanarak, başta özgür insana, onun yarattığı özgürlük hareketine ve direnen halkımıza karşı savaşı sürdürüyor. Her yerde büyük darbeler almasına rağmen şiddetinden vazgeçmiş değil. Tüm çırpınışları sonunun geldiğinin göstergesidir. Çünkü tüm yollara başvurdu; askeri operasyonlar, yoğun hava saldırıları, halka yönelim de baskı ve tutuklamalar, baskı ve yasaklamalar, dış ülkelerde diplomasi trafiği vb. Fakat istediği gibi bir sonuç yok.
“Başkan APO’nun ocağındaki ateşin soğumasına izin vermeyeceğim.” sözünü özgürlük hareketi ve onun militanları kendine esas aldı. Bugün daha çok özgür insan etrafında kenetlendik. Önder APO’yu kimsenin esir alamayacağını, onun özgür düşüncesi karşısında kimsenin O’na güç getiremeyeceğini, Önder APO yeni savunmalarıyla bir kez daha kanıtlandı. Kapitalist modernite’nin yarattığı zihniyeti, bu zihniyet sonucu insanlığın nereye doğru gittiğini, felsefik, demokratik, tarihsel yönleriyle çözümledi. Halkların, ulusların, kadınların kurtuluş ve özgürlüğü, kendi tarihlerini tanıma ve iradesel bilince ulaşması için büyük çabalar sergiledi.
Bu dönemde Gerilla ve halk daha güçlü bir şekilde birbirini tamamladı. Önderlik etrafında kenetlenen ateş çemberi daha da büyüyerek gürleşti. Senin bize bıraktığın mektuplarındaki eleştirilerini, hareketimiz ve onun militanları olarak kendimize esas alıyoruz. Çünkü mektupların bizim için bir manifesto ve talimattır. PKK söylediğini yapan bir harekettir. PKK ideolojisi yaşamın ispatıdır. Söz ve eylemi her zamankinden daha güçlüdür. Üyesi ve inşasında yer aldığın PKK, bu gün daha güçlü, daha kararlı, birliği yaratan ve ideolojik mücadelede radikalliği esas alan bir düzeydedir. 11. PKK kongremizi gerçekleştirerek militan ölçülerimizi, ideolojik bakış açımızı ve örgütsel duruşumuzu değerlendirerek daha güçlü kıldık. PKK ölçüleri elbette ki netti. Fakat içimizdeki çeteci tasfiyeci çizgi sahipleri yaşamımızı muğlaklaştırmak ve militanlık ölçülerimiz de çıtayı en alt seviye ye çekmek istediler ama her zaman ki gibi başarılı olamadılar. Kazanan PKK’nin özgürlük çizgisi oldu. Örgüt içi başlatılan ideolojik hamle, güçlü sonuçlar alarak her zamankinden daha net ve güçlü kararlılıkla bu komploya cevap olmuştur. Gündemimiz Önderliğin özgürlüğüne kilitlenme olmuştur. Buz tutmuş yürek ve beyinlerimizi sen ve senin ardılların çözdü. Şehitler kervanı çok büyüdü. Bu kahramanları görmemek, yaratılan değerlere katılmamak en büyük ihanettir. Biliyorsun, her zaman bir yanımızda büyük direniş ve kahramanlık, bir yanımızda da ihanet ve tasfiyeciler olmuştur. Bu kirler ve paslar silinip atılırken, büyük sancılar çeksek de sonuçta ruhlar temizlenmiştir. Çürükler atılmazsa koku yapar ve bütünü bozar. Bu PKK gerçekliğidir. PKK gerçekliği çıkışından günümüze kadar bu mücadeleyi hep vermiş ve vermeye devam etmektedir. Kaybeden ihanet ve tasfiyeci güçler olmuştur, kazanan onurlu ve kahraman hareketimiz olmuştur.
Senin de belirttiğin gibi “PKK de söz en büyük eylemdir” Biliniyor ki; sözün anlamını yetirmesi, büyük bir gaflet, vicdansızlık ve ahlaki çöküntüdür. Böyle bir durumun sonucu da şüphesiz ki ihanettir. Sizin gibi onurlu insanların eylemi, bizi bir kez daha PKK’nin özüyle bütünleştirdi ve anlam gücümüzü netleştirdi. Özlemin olan kuzeyi görmek, amacın düşmanın merkezinde eylem yapmak ve Önderliği görmek idi. Senin bu özlemini gerçekleştiren ve bu uğurda mücadele veren PKK ve PAJK militanları vardır. Heval Viyan, yüzlerce kadro kuzey yürüyüşüne katıldılar ve bu yürüyüş büyüyerek devam ediyor. Yüzlerce onurlu kadro daha fazla Önderliğe yakın olabilmek ve O’na layık olmak için düşmana büyük darbeler vurdular ve vurmaya devam ediyorlar. Önderliğin özgürlüğü için özgürlük hareketimiz, her süreçte yeni hamleler ve atılımlar yapmaktadır. Sizin eylemleriniz, bizlerde, halkımızda ve özgürlük mücadelesine inanan herkeste büyük sarsılma ve özgürlük mücadelesine, sizin anılarınıza sahip çıkmada anlamlı kararlaşmalar yarattı. Özlemini ve hasretini yaşamsallaştıran yoldaşların olmuştur. HPG’nin 4. Konferansı, PKK’nin 10. kongresi senin eylem ve bağlılık çizgine atfen gerçekleşmişti.
“Bu örgüt acı çeken halkın alın terinden, binlerce yürekli, sevdalı kız ve erkeklerin tatlı ve berrak kanıyla yaratılmıştır. Bu nedenle örgüte sahip çıkmak, halka ve şehitlere sahip çıkmaktır.” Bu yaklaşıma sahip olan kişiler ahlaklı ve değerli insanlardır. Bunun tersi ise ahlaksal ve vicdani yıkımdır. Özgürlüğün ateşi bir dönemler tasfiyeci, çeteci, ilkel milliyetçi unsurlar tarafından zayıflatılmak istendi. Bazı yönetimlerimizin şahsında örgüte karşı bazı kadrolar tepkilendirildiler. Yaşamsal sorunlar karşısında seyirci kalan liberal yanlarımız, tasfiyeci anlayışlara zemin oldular ve bundan dolayı da militanlık görevimizi tam olarak yerine getiremedik. Senin talimatların ve Önderliğin perspektifleriyle bu yanlarımızı yeniden çözümleyerek sorgulamaya başladık. Özgürlük mücadelemize karşı gelişen saldırlar ve örgüt içinde yaşadığımız sorunlar, bir kez daha Kürdistan ve Ortadoğu’da örgütsüz hiçbir gelişmenin olamayacağını gösterdi. Kendisini özgürlük ideolojisi karşısında netleştirmeyenler sonunda düştüler. Devletçi, egemenlikçi sistemin kucağına gittiler. Militan olmakta ısrar edenler ise militan olmanın mücadelesini vermektedirler. Senin de belirttiğin gibi, eleştiri ve özeleştiri mekanizması olmadan örgüt gelişimi sağlanmaz. Önderlik ve şehitler gerçeği karşısında sorgulama ihtiyacını derinden hissederek bir kez daha kendimizi eleştiri, özeleştiriye tabi tutarak eksikliklerimizden arınmaya çalışıyoruz. Bu hareketin diyalektiği şunu ispatlamıştır; muğlak, ikircikli, net olmayan kişilikler bu örgütte kalamaz. Özgürlük Hareketi militan olanın, örgütsel olanın, fedakar ve bağlı olanların partisidir. Bu hareket binlerce şehidin kanıyla yaratılmış bir hareket gerçekliğidir.
Özgürlüğün temsilcisi olan sen, genç yaşta örgütün en zor görevlerini üstlendin ve hiç geri adım atmadın. Ferhat ve Botan tasfiyeciline karşı zorlansan da bıkmadan mücadele etmeyi bildin. Sen Önderliğin yoldaşı oldun. Onun Örgütünde yer alırken, O’na yürekten inanarak mücadele ettin. PKK’nin inşasında yer alarak, PKK okulunda militanlar yetiştirdin. Irak gibi ( tasfiyecilerin kol gezdiği) bir yerde çok cesaretlice ve inançla mücadele ettin. Sen HPG’nin almış olduğu 1 Haziran direniş çizgisine katılmak için dayatma ve ısrarınla HPG ye geldin. YJA-Star’ın üyesi oldun. Bu senin için bir gurur ve onur ise, biz YJA-STAR örgütü için de bir onur ve gururdu. Sen ilk geldiğin günden itibaren geriliklerimize, örgütsüz yanlarımıza ve liberal duruşlarımıza karşı mücadele ettin. Belki seni zamanında anlayamadık ve doğru anlamlandıramadık. Bu da bizim yetersiz yoldaşlığımızın sonucuydu. Sen YJA-STAR’a geldiğin andan itibaren, hiç adapte sorunu yaşamadın. Çünkü sen, militan ölçülerini uyguladın ve o ölçüleri uygulatmayı esas aldın. Kadın hareketi olarak bir dönem tam rolümüzü oynayamadık. Tasfiyecilerin etkisi bizi de çarpmıştı. Bileşenler arası parçalı duruş, herkesin kendisiyle uğraşması, herkesin kendine göre militan ölçüleri yaratması, herkesin kendini yeterli görmesi gibi anlayışlar vardı. Bu durum ve durumlar, genel kadın hareketinin tam rolünü oynamasını engelledi. YJA-Star olarak da kendimizi yeterli görme ve en iyisi biziz yaklaşımı ne kadar gaflette olduğumuzu daha sonra yaşadığımız sorunlarda kendisini gösterdi. Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin amacı ve ilkeleri her yerde aynıdır. Biz mekansal ayrışmalarının farklılığını anlayışsal ve yaklaşımsal alana da yansıtarak bir yanılgıyı yaşadık. Bu anlamda kadın hareketinde bir dönem parçalı duruşlarımız açığa çıktı. Bu durum Önderlik çizgisi karşısında bizlere kaybettirdi. Senin de belirttiğin gibi, özgürlük mekanlarımız olan dağlarımızı, doğru tanımlar ve doğru anlamlandırırsak başarı şansımız yüksektir. Kadın kendini bu dağlarda var etti Özgürlük bilincini, örgütsel gücünü, iradesel duruşunu bu özgür dağlarda var etti. Yani bu dağlar özgür kadını yarattı. Bu dağlara ve bu dağlarda yaratılan özgürlük değerlerine sahip çıkmamak en büyük ihanettir. Özgür yaşam mücadelesini veren biz kadın yoldaşlar olarak, Önderliğin “Herkes dağlardan inse de kadın inmemelidir” belirlemesinden de anlamamız gereken, herkesten daha fazla bu dağların değerini bilmek ve buralarda özgür yaşamı yaratmak olmalıdır.
Özgürlüğün sözcüsü sen, bu dağların özgür yaşam mekanları olduğunu ve bu dağlarda yaşanması gerektiğini bağlılığın ve inancınla bir kez daha bizlere kanıtladın. Sorun bu güzelliği ve yücelileşmeyi istemek ve bu uğurda mücadele etmesini bilmektir. Özgür olmak isteyen bu özgürlük yolunun zorluklarına katlanır. Sizler bedenlerinizi ateşe vererek bunu yakıcı bir biçimde ödediniz. Bu duruşunuz karşısında kadın hareketi ve YJA-STAR olarak kendimizi, tarzımızı yanlış ve yetersizliklerimizi sorguladık ve anladık ki özgürlük yürüyüşünde yer almak su gibi berrak, ateş gibi kızgın ve sizler gibi büyük yürek sahibi olmayı gerektirir. Kadın hareketi ve YJA-STAR güçleri olarak Önderlik etrafında kenetlenmeyi, daha güçlü ve kararlı yürümeyi kendimize esas almış bulunmaktayız. Yani senin onurlu katılımın bizim onurlu yürüyüşümüz olmaktadır. Kadın eksenli sistemi dağlarda, şehirlerde ve toplumun her alanında öz örgütlülüğümüze dayalı, özgür bilinçlenme temelinde mücadelemizi geliştiriyoruz. Eğitsel, örgütsel, akademik çalışmalarımız temelinde örgütsel ve ideolojik tartışmalar vardır. Bu temelde eğitimlerde egemen ve devletçi sistem zihniyetini çözümlemeye ve aşmaya çalışıyoruz. Toplumsal alanda kadın meclisleri, özgür kadın akademileri, kadın parkları vb. kurumsal çalışmaları geliştirerek toplumsal cinsiyetçi zihniyete karşı mücadelemizi geliştiriyoruz. Yine ‘Özgür kadın kimdir ve nasıl yaşar’ Konusunu gündemimizin ana ekseni yaparak ideolojik partimiz PAJK bünyesinde yoğunlaşarak, ideolojik ve örgütsel kimliğimizde derinleşmeyi esas alıyoruz. Viyan yoldaş, sen yaşamında ve duruşunda egemenlikli, geleneksel, geri anlayış ve yaklaşımlara karşı tavizsiz, istikrarlı, radikal tavırlarınla çizgi karşısında doğru eylem anlayışını ve özgür yaşam esaslarını kendinde yaşamsallaştırarak anın ve zamanın akışına yön verdin. Gerçek aşkın ve sevginin nasıl olması gerektiğini yaşam ve tutku düzeyinle gösterdin. Mektuplarında Önderliğe hitaben yazmış olduğun satırların arasında ‘Başkanım bazıları vardır el ele verip kaçar, ihanete giderler, buna da aşk ve sevgi derler. Ben ise, sana gelerek bir ışık olmak ve aşkımı ilan etmek istiyorum” diyerek gerçek aşkın ve hakikatin yürüyüşçüsü oldun. Senin aşkında sadelik, cesaretlilik, güzellik ve yaratıcılık var. Senin aşkın bireysel hesapları, ikirciklikli duruşları, bencil yaklaşımları, özgür yaşamın ilke ve ölçülerini dejenere eden sahte aşk ve sevgileri reddeder. Viyan yoldaş, sana ve sizin gibi manevi komutanlara aşık olmamak en büyük ihanettir. “PKK felsefesi aşkın ve sevginin kendisidir” sözünü bize kavrattınız. Ancak bu yola katılmayanlar da oldu. Özgürlük onurundan vazgeçip, ihanet yolundan giderek onursuzluğu tercih ettiler. Senin eyleminden, özgürlük aşkından etkilenerek özgürlük savaşına katılan yüzlerce kadın ve erkek savaşçı oldu. Senin savaşçıların senin adını alarak senin amacına bağlılığın sözünü verdiler. Eski arkadaşlar olarak senin eylemin karşısında sarsılarak, kendimiz de var olan sıradanlığı, pasifliği aşmanın mücadelesini vererek, militanlık çizgisinde sorgulamalarımızı derinleştirerek netleşmekteyiz. Kadına kader olarak görülen köleliği, ancak egemen sistemle mücadele ederek aşabiliriz. Önderliğin “İlk sömürülen ulus kadındır” ve yine “Beni sevenler fikirlerimi yaşamsallaştırsınlar” belirlemesini kendimize esas alarak Önderliği, tarihimizi ve kendimizi anlamaya ve tanımaya çalışıyoruz.
Gerçekleştirdiğimiz kadro konferanslarımızda, senin bize bıraktığın mektuplarını esas alarak kadro olmanın ölçülerini, özgürlük ölçülerini, kadın kurtuluş çizgisinin ilkelerini tartışmalarımızın temel merkezine koyduk. Pratiklerimizden de anlaşıldığı gibi henüz yetersizliklerimizin tümünü aşamadığımız bilinmektedir. Ama bu yetersizliklerimizi aşmanın mücadelesinde önemli düzeyde bir kararlaşmayı yaşamaktayız.
Haftanin’i çok sevmiştin. Doğası ve arkadaş yapısıyla bütünleşmiştin. Haftanin seninle daha da güzelleşti. Doğa ana daha da güzelleşti ve bizi bağrına bastı. Haftanin senin ve Erdalların diyarı oldu. Haftanin seninle sevildi ve bu yüzden saygınlığı daha da arttı. Viyan yoldaş, sen kendi şahsında bizim geriliklerimizi de kutsal ateşinle temizlemek istedin. Kuzey Kürdistan halkına, Güney Kürdistan halkına ilettiğin mesajlar yerine ulaştı. Onurlu ve kahraman halkımız, düşmanın yönelimleri karşısında büyüklüklerine denk serhildanlar ve eylemler gerçekleştirdiler.
Ateşin kızı seni anlatmak, seni doğru tanımlamak bir bilinç ve militan özelliklerine sahip olmayı gerektirir. Ben de bu hareketin bir üyesi ve savaşçısı olarak, tam rolümü oynayamadım tarih karşısında, benim de vermem gereken hesaplar var. Hep senin yoldaşın ve arkadaşın olmak istedim. Pratiğime baktım ki istemi fazla aşmış değilim. Bunun katılımı, yaşam duruşunu sergilemede eksikliklerim oldu. Bu anlamda böylesi tarihi bir süreçte sana layık olmaktan başka bir yaşam arayışım olmayacaktır. Sana yakın olmak seninle yürümektir. Seni sevmek senin düşünce ve eylem kararlığına katılmaktır. Seni hep sevdim ve sevmeye devam edeceğim. Özlemine ulaşmanın bu uğurda mücadeleyi gerektirir “Hedefinde net olan amacına ulaşır” şiarı şiarım olacaktır. Eyleme giderken ki moral gücün örgütlülüğünü ve kararlılığını hiçbir zaman unutmadım ve unutmayacağım. Kadın olmanın gurur ve onuruyla söz veriyoruz ki seni ve sizleri hiç unutamadık ve unutmayacağız. Özgür doğa anaya daha çok sarılıp, bilinçlenip, örgütlenip kadın sistemini ve yaşamını geliştireceğiz. Özgür insan etrafında ateşi ve mumları hiç söndürmeyeceğiz. Hareketimizin Şiarı olan “Önderliğin özgürlüğü özgürlüğümüzdür” anlayışı dışında başka bir yaşam anlayışımız ve arayışımız olmayacaktır.
Sizin gibi büyük manevi komutanlarımızın amacında yürüyerek, sizleri sahiplenmek ve amacınızı göklere çıkarmak ve sizleri zirveleştirmek bizlerin de temel amacı olacaktır. Bedeninle yaktığın ateş hiç sönmeyecek, her zaman daha da gürleşecektir. Yani kendimizi her gün yaktığın ateşin külleriyle arındırmaya çalışacağız. Viyan yoldaş, sana yazarken çok zorlandım. Çünkü şehitleri anlatmak, onları doğru tanımlamak oldukça zordur. Bizlerin sizlerin karşısında girdiği eksiklik ve yetmezliklerimizden dolayı sizlerin adaletli affına sığınıyoruz. Kadın olmanın bilinci ve iradesiyle bir kez daha senin şahsında tüm şehitlere söz veriyoruz ki, sizlerin eylemlerinizle daha da büyüyecek ve sizleri eylemlerimizde, yaşamlarımızda yaşatacağız. 2014 Yılının Önderliğimizin özgürlük yılı olması için bu mücadeleye tüm gücümüz ve kararlılığımızla katılacağız. Geçen süreç bunu gösterdi ki PKK ve PAJK militan ölçülerinde doğru partileşirsek kesin kazanacağız. Kadın olmanın sorumluluğu ve bilinciyle sözümüzü yeniliyor ve soylu şehitlerimizin onurlu eylemleri karşısında bir kez daha söz veriyoruz.
Ayten Dersim
- Ayrıntılar
Gerillanın bitmeyen ve tüm Kürdistan dağlarını dolanan yolları; patikalar, kendine has hikayeleri ve anıları barındırır. Bir halkın umudu olarak çıkılan yollarda yaşanmış ve yaşanmakta olan anıların birçoğunun belki de tek şahidi o patikalardır. İnce bir patikada başlayan gerilla yolculuğu her zaman kendine yeni yollar arar, hem de dur durak bilmeden.
Yaşamın bazı döngüleri bazen bir yolculukla başlar. Onun içindir ki kimi zamanlarda bazı şeyleri değiştiren bir yolculuktur. Kimileri için bir yerleşim merkezinden başka bir yerleşim merkezine gerçekleşen bir yolculuk; kimilerine göre ise bilinmezliklerle dolu ama her zaman en merak edilen bir coğrafyaya doğru olandır. Gerillaya ulaşan ve gerillalaşmış yolculuklar da kendi gizemiyle her anı değiştirerek gerçekleşir. Her anı serüven, her anı merak, her anı heyecan, her anı yeni keşifler, her anı coğrafyanla buluşan yolculuklar. Ve bu yollar ve yolculuklar bir patikayla başlar.
Kürdistan dağlarına adımını attığın andan itibaren başlar serüven dolu patikalı yolculuklar. Tüm dağları, ovaları, vadileri dolanan ince ve kıvrımlı patikalar her seferinde seni alır başka bir diyara götürür. Ama gerillanın yolculuğunun durağı olmadığından yolculuğun sonu da yoktur. Omzundaki silahı ve sırtındaki çantasıyla gerilla sürekli yollardadır. Ne bir adresi vardır ne de sabit bir mekanı. Kendisine bir mekan aramaz; o mekanların sahiplerini arar. Ondandır ki bu döngü içinde hiç durmadan ve usanmadan her zaman onu bekleyen yolların peşindedir.
Geçmiş zaman insanları dervişane yaşam demişler böylesi yaşanılana. Evet, çağımızın dervişidir gerilla. Kendini adadığı halkı ve hakikat gerçeği için sürekli yollardadır. O yollar ona yoldaş, o yollara. Yeni yerler görmek ve mesajını yeni yerlere ulaştırmanın heyecanı ile gözler sürekli bir yol arar. İşte buna aşk gibi yaşamak derler. Yaşamı coşku ile yaşamak, hayatı ve tüm canlıları karşılıksız sevmektir.
Her yolun yön göstereni vardır. Bazen dağ zirvesinde hissedilen rüzgar, doğan güneş, dolunay bazen kuş sesleri, bazen akan sular. Hiçbir şey onu gittiği yönden alı koyamaz. Ne karanlık gecelerin hain pusuları, ne iliklerine kadar yağmuru ve soğuğu hissettiğin yağışlar ne de dört bir yanını çeviren ve sende yön duygusu bırakmayan fırtınalı anlar...
En güzel yoldaşlıklar yol serüvenlerinde yaşanır. İlk yürüyüşü birlikte gerçekleştirdiğin gerilla arkadaşından, bir göreve veya bir eyleme giden zamanlardaki arkadaşınla geçen anlar hiçbir zaman unutulmaz. Ne de olsa bu devrim mücadelesi insan eksenli gelişiyor ve sen de seninle birlikte olan yolcuları hiçbir zaman unutamıyorsun. Birlikte tuttuğun yolun her bir anını, duygusunu birlikte yaşıyorsun. Ömrün boyunca hiç tanımadığın insanlarla ilk karşılaştığın andan itibaren ölümüne birbirine bağlanıyorsun. Böylesi başka yerlerde belki de yoktur...
Gerillanın yolu ve yolcusu bir birini hiç bırakmaz. Kırk yıllık amansız bir yürüyüşün sahipleri her türlü engele rağmen hiç bu yolları bırakmadılar. Zafer ve özgürlüğü gerçekleştirene kadar da bırakmayacaklar...
Hüseyin Boran
- Ayrıntılar
Kimi anlar ve insanlar vardır onları unutmak mümkün değildir.Kimileri her ortamda varlıklarının farklılığını hissettirirler.Nasıl ki bir gül bahçesinde bazı güllerin rengi çok dikkat çekiyorsa ve yine herkes bu muhteşem renkli olan gülü koklamaya kalkışıyorsa kimi insanlar da böyledir.İşte Gülbahar yoldaş da böyle biriydi.Onunla 91 yılında tanıştım.Aylardan aralıktı.Önder APO sahasından ülkeye,Kürdistan dağlarına,gerillaya yeni adım attığım günlerdi. Haftanin’den kalabalık bir yoldaş grubuyla Metina’ya geçtik.Hızla pratik çalışmalarımızı tamamlayıp eğitime başlamamız gerekiyordu.Alanda ilk defa gerilla kış üslenmesi yapıyordu.Metina’daki köyler daha önceki yıllarda boşaltılmış,burada yaşayan halk göç etmişti. Yekmale köyünde,tıpkı adı gibi yalnızca bir aile yaşıyordu.Kampımıza en yakın yer burasıydı.Kampımızda kalacak olanların tümü yeni katılan savaşçılardı.Sayımız yüzün üzerindeydi.Otuz civarında kadın arkadaş vardı.İşte bu arkadaş grubunun içinde Gülbahar arkadaş kendisine has özgün kişiliğiyle hemen öne çıkıverdi.Gülbahar arkadaş Kurtalan’dan katılmıştı.Yaşı küçük ve yeni katılmış olmasına karşın olgunluğu , moralliliği,coşkusu,sevimliliği,güler yüzü,içtenliği ve samimiyetiyle hepimize kendisini sevdirmeyi başarmıştı.Daha ilk kamp toplantımızda yaptığı perspektif içerikli değerlendirmesi benim dikkatimi çekmişti ve hemen sormuştum “Siz sanki yeni katılmamışsınız çünkü; gerillanın yaşamına dönük gözlemleriniz çok güçlü”, bana verdiği cevap” Buraya gelene kadar özellikle Botan’da gözlemlerim oldu, benim için bu ilk eğitimdi” dediğinde hayret etmiştim.Çok zekice edinilmiş bir gözlemini ortaya koymuştu. Toplantıdan sonra moral etkinliğine geçildi ve herkes “Gülbahar” diye alkışlarla onu şarkı söylemeye davet etti.Başta zorlanarak,çekinerek çıktı ama söylediği ilk parçada hepimizi kendisine hayran bırakmıştı.O kadar güzel bir sesi vardı ,o kadar içten ve bütünleşerek söylüyordu ki, ruhunun ve duygularının özgün tınısı dinleyenlere yansıyordu. O günden itibaren artık tüm moral etkinliklerimizin vazgeçilmez sanatçısı olmuştu.
91-92 kışı çok çetindi, metrelerce kar düştü.Doğa şartlarından ötürü Örgütle ancak sınırlı olarak bağlantılarımız vardı deyim yerindeyse kendi kendimizleydik.Herkesin fedakarlık göstermesi gereken bir dönemden geçiyorduk.Yapı ve yönetim olarak yeni ve tecrübelerimiz yetersizdi. İşte Gülbahar arkadaş bunun farkındalığıyla zorlukları aşmanın öncülüğünü yapıyordu. Özellikle kadın arkadaşlar içinde kendini sorumlu görme yaklaşımı, cinsine olan güveni, sevgisi, kapsayıcılığı, ilkeli duruşu, ölçüleri olan bir yoldaştı. Doğanın hiçbir zorluğu ondaki iradesinden üstün değildi muazzam bir çalışma gücüne sahipti hep çalışır hem de etrafını çalıştırırdı, kolektif yaşama en erken etapta olandı.92 barında düzenlemesi pratiğe olunca istemi yerine gelmişti, Daha sonra Zagros alanına pratiğe gitti. Uzun yıllar onu görme imkânım olmadı. Ancak onun gelişim düzeyi, üstlendiği görev ve sorumlulukların duyumlarını alıyordum. Özelikle her kadın militanın hayali olan Öder APO nu okulunda eğitimi gördükten sonra 98 de karşılaştığımda tanımakta zorlandığımı şaşkınlık geçirdiğimi kendiside fark etmişti, yedi yıldan sonra ilk görüşmemizdi. İkimizde çok mutlu olmuştuk, O artık yetkin bir kadroydu, Önder APO da aldığı güçle coşuyordu. Son görüşmemiz ise 2007. 5. HPG konferansındaydı. Yıllardan sonra gördüğüm Gülbahar arkadaşın ne tür değişiklikler geçirdiğini doğrusu merak ediyordum. Tartışma ve paylaşımlarımız oldu. Geçmişte genel olarak yaşanan zorlanmaları elbette hepimiz gibi o da yaşamıştı ancak yaşadıkları onu çok güçlendirmiş ve onda çok önemli bir tecrübe birikimi oluşturmuştu. Kendine sonsuz bir güveni vardı. Kadın Özgürlük Hareketinin özgün örgütlemesi ve gelişim düzeyi onun en büyük güç kaynağıydı.”Önder APO’nun kadınla olan yoldaşlığını hak etmeliyim” diyordu. Kendisini ideolojik, teorik ve örgütsel birikim açısından çok geliştirmiş gördüm. İşte kendisinde geliştirdiği bu bilinç yoğunluğu ve potansiyeli bir an evvel pratiğe geçirmek istiyordu.15 şubat komplosundan sonra fedai eylemi önerisinde bulunmuştu, ve tüm yaşam pratiği bu doğrultudaydı, Önderliksiz yaşam olmaz şiarı gülbahar yoldaş için eylem, örgütleme ve pratikleşme kılavuzuydu.
Düzenlemelerde ilk söz hakkı alan oydu ve kalkar kalkmaz kendisini kuzeye önerdi. Önerisinin ardından Gabar’a gitme kararı çıkınca sevinçten gözleri dolmuştu. İçi içine sığmıyordu. Ara verildiğinde hepimize sarıldı ve kahkahalarla yerinde hoplayarak mutluluğunu bizlerle paylaşıyordu. İşte Gülbahar yoldaşın o anki hali hep gözümün önündedir. Çok büyük iddia ve kararlılıkla Botan’a geçti. Görev ve sorumluluklarının bilincindeydi. Rolünü büyük oynayacağına dair etrafına inanç ve güven veriyordu. Gidişinden kısa bir süre sonra alanda gerçekleştirilen eylemlerde komuta düzeyinde rolünü oynadı. Daha alanı tam tanımadan yaşanan şahadeti bizi derin bir hüzne boğdu.
Gülbahar arkadaşın mücadelemizdeki yeri ve rolü belirleyiciydi. Kadın ordulaşmasında ve kadının kendi öz iradeleşmesinde, güçlenmesinde rolü büyüktü. Gerillacılıkta en iddialı yoldaşlardan biriydi. Cins bilinci, cins mücadelesi ve çizgi devrimciliğinin timsaliydi. Yüreği yoldaş sevgisiyle dopdoluydu. Fiziki olarak aramızdan ayrılalı 6 yıl oldu ama her nefes alıp verişimizde bizimlesin. Şahadetinin yıldönümünde kendisini ve şahsında tüm özgürlük ve demokrasi yolunda şahadete eren kahraman şehitlerimizi saygıyla anıyor onların yolunda yürüyeceğimizi ve zaferi başarıyla kazanmanın sözünü veriyoruz.
Sozdar Avesta
- Ayrıntılar
Sene 93 Botan’dayız.İlk kez silahlı mücadele tarihimizde Reber APO tarafından süreli ateşkes ilan edilmişti.Bahar ayıydı.Newroz kutlama hazırlıkları tüm yoğunluğuyla devam ediyordu.92 Newroz’unda faşist Türk devleti terör estirmiş, onlarca yurtsever insanımızı katletmişti.Yine Türk ordusu bölge güçlerini yanına alarak ortak bir operasyon başlatmıştı.Haftanin başta olmak üzere Xakurke’ye kadar uzanan tüm alanlarda gerillalar büyük bir direniş sergileyerek Kürt Özgürlük Hareketinin yenilmezliğini dosta düşmana göstermişlerdi.Xakurke’de Ferhat’ın sahte Önderlik arayışına ve teslimiyetçi pratiğine karşılık Beritan (Gülnaz Karataş) yoldaş, APO’cu çizgi temsiliyle ihanet ve teslimiyeti yerle bir ederek özgür iradesini eylemiyle ortaya koymuştur.
Gerillalar olarak kış boyu yapılan eğitimler ve verilen özeleştirilerle 93 yılını bir zafer yılı olması için tam anlamıyla kilitlenmiştik.Heyecan doruktaydı.Botan Eyaletinde Hareketli Tabur örgütlendirildi.Üç bölükten oluşan taburda bir takım kadın gücü yer alıyordu.Birinci bölüğün komutanı Ramazan Aybi yani Adıl yoldaştı.İlk kez orada kendisiyle tanıştım.Kısa boylu,zayıf biriydi.İlk gözüme çarpan onun yerinde durmak bilmeyen kişiliğiydi.Taburun düzenlemesi okundu,sayı çok fazlaydı.Kimse kimseyi fazla tanımıyordu.Çoğu Güney savaşından sonra Haftanin’den Botan’a çekilen güçten oluşuyordu.Bütün bu kalabalık gruplar içerisinde Adıl arkadaş gözleri üzerine çekmişti.Hemen bölüğünü topladı,içtima aldı,ihtiyaçları tespit etti.İç görevlendirmeleri yaparak harekete geçti.Şimşek gibi hızlı hareket ediyordu.Disiplinli kişiliği, net ve keskin üslubu herkes üzerinde inanılmaz bir etki bırakıyordu.Düzenlemeler sonucunda onun bölüğünde yer alanlar çok mutlu olmuşlardı,bölükte yer almayanların ise moralleri düşmüştü.Kadın takımımız 3. Bölük olarak taburdaki yerini almıştı .Yaptığımız ilk toplantıda Adıl arkadaşı tanıyanlar bizim takımın onun üzerinde durduğu bölüğe dahil olması için öneri yaptılar.Bu önerinin nedenini ise;”Eğer o bölükte olursak daha fazla eylemlere gireriz ve pratikte daha iyi sonuç alırız” dediler.Ben bu durumdan oldukça etkilenmiştim. “Bu nasıl bir komutandır ki kadını,erkeği tüm yapı ve yönetimleri bu kadar etkilemişti!Adıl arkadaşla tanışmamız ve yoldaşlığımız böyle başladı.
Botan Eyaletinde çoğu zaman tabur olarak ortak eylemler ve eğitimler için bir araya gelirdik.Adıl arkadaşın bölüğü her zaman farklıydı.Moral düzeyleri,coşkuları,disiplinli ve başarılı eylem pratikleri onları hep ayrıcalıklı kılıyordu.Deyim yerindeyse herkes onları kıskanıyordu.Botan’da taktiği geliştirmede ve oturtmada öncüydü.Tüm kapsamlı baskınlarda, operasyonlarda en önde onun başında olduğu güç vardı.Yöneldiği hedefi mutlaka yok ederdi.Hiçbir zaman düşmanı ve pratikte çıkan olumsuzlukları kendine engel görmezdi adeta düşmanla oyun oynardı.Onun duruşu,katılımı,vuruş tarzı ve sonuç alıcılığı herkesçe taktir edilirdi.Yapısıyla ilgilenir, ihtiyaçlarını karşılardı.İdeolojik, örgütsel donanımı sağlardı.Kendisi de eğitimine önem veriyordu. Savaş teorisi ve stratejisi üzerine çok kafa yorardı. Başarının ancak Parti yaşam tarzıyla sağlanacağının derin bilincindeydi.Onun yanında insanlar çabuk gelişirlerdi.Hızla herkesi pratiğe koyar, onlara güç ve destek sunardı.Yoldaşlarının yapabilirlik düzeylerini pratikte sınar ona göre görevlendirme yapardı.İşte onun yanında yetişen Reşit Serdar yoldaş,Engin Sincar(Erdal), ve daha niceleri…
Adil yoldaş ömrünü gerillanın gelişimine adadı.Botan ve Zagros’ta uzun yıllar sıcak savaşımın öncü komutanıydı.Yoldaşlarının güven kaynağıydı.Partimizin seçkin militanıydı .5. Kongre’de Parti yönetimine seçilmişti ,O asla bireysel kaygıya düşmedi.Görevin büyüğüne küçüğüne takılmazdı.Tüm yaşamı boyunca Önder APO’ya, yoldaşlarına ve kendi özgücüne güvendi.İlhamını buradan aldı.Kendi kendini yaratmayı bildi.Adil yoldaş da çok derin bir sevgi, gizemli bir bağlılık yaşanıyordu.Yoldaşlarının zorlanmalarını hemen hissederdi.Hollanda’da tutuklu olduğum süreçte,erkek yoldaşlardan aldığım ilk mektup onunki siydi.Gördüğüm bu vefalı yoldaşlık karşısında yaşadığım yoğun duygu atmosferini unutamam.O sadece ferah günün yoldaşı değildi.Her yoldaşın yanında ayrı bir yeri vardı.Hepsine yetecek kadar büyük bir yüreğe ve beyne sahipti.
En son 2006‘da Botan’a geçmek üzere Haftanin’de olduğunu duydum.Onu görmeyi çok istiyordum ve bunun için kaldığı yere gittim.Karşılaştığım anı hiç unutamam,her ikimizde çok etkilemiştik,yanlarında iki gün kalmıştım çok anlamlı tartışmalarımız olmuştu.O an onun ne kadar büyük bir değişim yaşadığını hayranlıkla gözlemledim.Önder APO’nun yeni savunmalarından aldığı güçle, yeni paradigmada derin bir yoğunlaşma sağlamıştı.Yaşama karşı çok daha ilgili ve biraz da duygusallaşmış olduğunu gördüm.Botan’a tekrar yüzünü dönmüş olmanın büyük bir coşku ve heyecanını yaşıyordu.Önder APO’nun esaretini bir türlü kabul edemiyordu, yine Viyan arkadaşın eylemi de onu derinden sarsmıştı. “Biz rolümüzü oynasaydık Viyanlar kendilerini yakmazdı” diyerek gideceği Botan eyaletinde oynayacağı role işaret ediyordu.2007’de Gabar’da düşmana üst üste vurduğu darbelerle bir kez daha komutanlığındaki farkı ortaya koymuştu.Botan’da Ali ve Dicle’nin tasfiyeci, ihanetçi, düşkün yaşam tarzlarına karşı bulunduğu Gabar alanında parti yaşam tarzını yetkince yaşamsallaştırarak ,EDİ BESE hamlesi kapsamında,tasfiyecilere ve tüm düşman odaklarına devrimci kararlılıkla yöneliyordu.Gerçekleştirilen başarılı ve sonuç alıcı eylemlerden sonra adeta kana susayan düşman var gücüyle Gabar’a yüklendi,onun kaldığı alanı kuşatmaya aldı.Çatışmalar aralıksız haftalarca sürdü.4 Aralık 2007’de bir grup yoldaşla birlikte düşmanla çatışmaya girdi.Eylem içinde eylem gerçekleştirdi.Büyük direnerek fedaice faşistlerin üzerine yürüdü.Başı dik büyük bir gururla şanına yakışan bir tarzda “Biji Serok APO” sloganlarını haykırarak ölümsüzlük kervanına katıldı.Aradan 6 yıl geçiyor olmasına rağmen gözümüz onu arıyor ve hep de arayacak.
Adıl yoldaş sizi ve sizin komutanızda yetişen Reşitleri hep yaşayacağız,size layık kalarak verdiğimiz sözün takipçisi olacağımızdan ve hayallerinizi zaferle taçlandıracağımıza dair bir kez daha huzurunuzda kararlılığımızı belirtiyorum.Komutan Adil yoldaş sahsında Tüm özgürlük şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum.
Sozdar Avesta
- Ayrıntılar
Her insanın bir hikayesi vardır ama Kürdistan dağlarında olan ise daha da farklıdır. Çünkü dağlarda her hikayenin bir tamamlayan hikayesi olur. Bazen bir yerde yaşanan bir olay, diğer hikayenin bir bağı olur. Aynı mayınlı bir sınır hikayesinin gelip de Baran ile tanışma hikayesine dönüşmesi gibi...
Nefes nefese ilerliyorduk, Doğu Kürdistan’ın Kelareş alanında çıktığımız yolcuğumuzda. Güzergahımız Güney Kürdistan’dı. İran devleti ile girilen çatışmalar yüzünden günlerce operasyondan kalmıştık. Ne zaman ve nerede pusuya düşeceğin belli olmayan bir yolculuk. Her yerde İran korucuları ve devrim muhafız güçlerinin dolaştığı coğrafyada nefeslerimizi tutarak, eller tetikte ve el bombalarımızın pimleri her an çekilmeye hazır bir şekilde yürüyorduk. Daha birkaç gün önceydi Welat arkadaşın şehit düştüğü, Bager Hakkari arkadaşın da yaralandığı çatışma hemen yarım saatlik uzağımızda yaşanmıştı. Yaralanan Bager arkadaşı almaya giden ekip havan toplarının yağmuru altında Bager arkadaşı getirmişti. Biz ise bulunduğumuz noktaya atılan havan ve obüs toplarının saldırılarından kıl payı kurtulmuştuk. Hatta patlamayan bir obüs topu ise birkaç metre yanıma düşmüştü. Belki de bir şanstı benim için o an ki durum. Yaşam ile ölüm arasındaki derin duyguların ne olduğunu daha da yakından hissettiğim anlardan biri olmuştu o an...
Her anı soluk soluğa geçen yolcuğumuz tam on altı gün sürmüştü. Yolculuğumuzun son günü ise İran-Irak-Türkiye üçgeni olan Xakurkê alanına geçtiğimiz Dalamper dağının aşılmasıydı. Bizim geldiğimiz güne kadar Gelişim denilen boğaz kullanılmıştı. Gelişim Boğazını geçeceğimizin bir gün öncesi İran devletinin döşediği mayınlar ile Serhat’a giden bir grup arkadaş mayınlı araziye girmiş ve içinde de birkaç arkadaş da yaralamıştı.
O arkadaşların yaşadıkları talihsiz olay sonrası bizi Xakurkê’ye götürecek olan kuryeler yol güzergâhımızı değiştirmiş ve akşam saat altıda başlayan o geceki yolcuğumuz sabah beşe kadar sürmüştü. Hiç durmadan süren yolculuk boyunca mayınlara basmamak için tırmandığımız yamaçta taşlara ve kayalara basarak ilerlemiştik. Taş olmayan yerde en öndeki arkadaşın ayak izine basarak ama yine de her an mayın paylayacak kaygısı ile toprağa temas etmiştik. Birçok sefer mayınlı arazide geçmiştim. Her zaman da o mayınlı arazileri gördükçe düşmana olan öfkem daha da artıştı. Dünyada başka örneği olmayan Kürdistan coğrafyasında yaşanılan bu durum karşısında düşmandan nefret etmemek olmazdı. O gece sınırı geçip Xakurkê’ye ulaşana kadar hem mayınlı araziye düşen arkadaşları düşünmüştüm hem de aynı duruma düşmemek için pür dikkat yürümüştüm.
Aradan geçen yıllar sonrası daha önce hiç görmediğim Baran arkadaşla bir gerilla mekânında karşılaştım. Karakaşlı, kara gözlü, esmer tenli tam bir Serhat’lı. Güler yüzlü ve cana yakın olan Baran ile yaptığım kısa ve mütevazı bir sohbet sonrası o mayınlı sınırda geçen geceyi ve yaşadıklarımı hatırladım. Daha dün gibi geliyordu o 2008’nin Ağustos’unda geçen ama hafızamın bir kenarında hep kayıtta kalacak olan o gece. Baran bizden önceki grupta mayınlı araziye giren ve yaralanan arkadaşlardan biriydi. O olayda bir ayağını kaybetmiş ama dağların heyecanında hiçbir şey kaybetmemiş.
Baran, bir tek kalan ayağına rağmen yine özgürlük mücadelesinde en aktif bir şekilde yerini alıyor. Sürecin kendisinden istediği görevleri eksiksiz bir şekilde yerine getiriyor. Kendisi usta bir suikastçı. Kaldığı yerlerde genç arkadaşlara suikast eğitimi veriyor. Zaten yaralanmadan önce güçlü bir eğitim aldığı için sağlam bir bünyeye de sahip. Tarih yazan genç gerillalara tecrübelerini aktararak deneyimlerinden onlarca Baran’ı yaratıyor. Her şeyi ile sonuna kadar bu dağlara ve mücadelesine bağlı, sevdalı genç ve hem de yüreklerindeki özgürlük aşkı bitmeyen gerillalar.
Bir ayağını kaybettikten sonra Baran esas acıyı birlikte gerilla saflarına geldiği ve bu dağlarda kardeşten daha öte olan yoldaşlık ettiği ablasının şahadetinde yaşamış-yaşıyor. Ablası 2012 yılındaki Devrimci Operasyonlar sürecinde Zagroslarda gerçekleşen Şitazın-Oramar eyleminde şehit düşmüş. Yaşadığı o coşkunun yanında hüzün ve kederle Baran kendine has bir hava yaratmış. Ne kadar dışarıya belli etmese de içinde fırtınaların koptuğu bir gerçek. Her kelimesinde ablasını yitirdiği Zagroslara gitmenin yolunu aradığını da söylüyor.
Şimdi Baran elinde ablasından kalan günlükleri kitaplaştırmak için yazıyor. Günlükler iki kardeşin arasında geçen diyaloglarla geçiyor. Baran ve Ezda her bir cümlede bir birlerini hissederek yazmışlar günlüklerin her bir kelimesini. Yazan daha çok Ezda olmuş ve her satırda da dağlarda yaşadıklarından küçük kardeşini düşünerek yazmış. Baran şimdi hem kendisi hem de Ezda olmuş. Her iki kardeşin yüreği ve idealleri Baran’da buluşmuş ve devrim mücadelesinde en coşkulu bir şekilde atıyor...
Otuz yıllık savaşın bir detayıdır Baran’ın hikayesi. Kürdistan dağlarında dinlenecek daha çok hikâye var bir biriyle buluşan. Her biri bir birinin peşinde koşan ve bir birine bağlı o kadar hikâye var ki hangisini dinlesen kendi hikâyeni unutuyorsun.
Hüseyin Boran
- Ayrıntılar