Basına ve Kamuoyuna!
29 Mart günü 10.00-12.00 saatleri arasında Şırnak’ın Besta alanına bağlı Ayvan köyü, Karakola Ayvan iel Serkê Mihemedê Ûso alanlarına yönelik olarak TC ordusuna ait savaş uçakları tarafından hava saldırısı düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
28 Mart günü 17.00-20.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Şifreza Vadisi ile Xeregol Tepesine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Nuda-Nazan Bayram Yoldaşın Anısına
Nalin Dilpak
Bütün masallar” bir varmış bir yokmuş “ile başlar nedeni bizce bilinmeyen” bir varmış bir yokmuş “ve her kahraman var olanla masala kahraman olurmuş. Lakin bizim bildiğimiz tanıdığımız kahraman masal yaratıcısıdır” bir varmış bir yokmuş” kuralına göre işlememiş yaşam öyküsü, varmış, var olmakla yaratmış. Güneşin en sade kızıymış, öyle sıkı sarılmış ki güneşe, ışınlar yüzünde şavkımış, bir tutam öz serpmiş yüreğine. Onu en güzel tanıma kavuşturan güneşin kendisiymiş. Öyle kendisini bulmuş öyle kendisi olmuş… Yaşamı boyunca güneşten aldığı tılsımla yaşamış…
İşte böyle anlarda, keşkelere sarılır insan. Keşke anlatmam kolay olsa kahramanları masallarıyla beraber… Keşke ifadeler anlatabilse onun yüreğini, nakış nakış işlediği sevdasıyla birlikte… Keşke 29dan fazla olsa harfler, sözler, cümleler sınırsız… Seni anlatan bir şeyler olmalı, seni sen yapan bir ifade…
Zağros eteklerinde yeşeren, yaşam bulan bir kardeleni anlatmaya çalışacağız. Botan’da sonsuzlaşan bir türküyü dinleyenceyiz bütün zamanlarda sormak gerek NUDA’yı ifadeye kavuşturan var mı diye? Yada NUDA’yı en iyi anlatan NUDA'nın kendisi değil miydi diye? O gizil olmak, sır olmaktı ama en önde sarılmaktı mücadeleye, silaha susmak ama çığlık olmaktı O… en zorda olmak, en zoru başarmaktı onun adı. Kolayı sevmedi, yaparken, çalışırken, göstermezdi kendini, yaratıma seyirdeyken her kes, O güneşe Secdedeydi. İçinde bir fırtına taşırdı da, her susayan onun dingin gölünden avuçlardı suyu… Her kesin içinde arınabileceği kader temiz bir gölü vardı gönlünde. Diyaloglarında sade özünü içerdi insanlar. Duru, berrak bir yüreğin yansımasıydı dürüst bakan gözleri her şeyden önce bir Önderlik yaratımıydı NUDA. Ve geçeğe sadık kalmaya bildi her koşulda ilkeliydi, Beritan'ın en iyi örencilerindendi Beritan’la yaşamayı ve Beritan’ı yaşatmayı titizlikle başardı Beritan'ın yoldaşlık gülüydü kokusu herdem güzel olan. BERİTAN arkadaşla ilk tanıştığı yerler Zağros etekleri ilk özgürlük yuvası, ilk kadın ordulaşmasının tomurcuk olan yıllarıydı ve tomurcuğun açılması için bedel istenen zamanlar da kan renginde gül olsun diye tomurcuk, kızıl kan dökülen mekânlarda. Tanrıçaların sesinin derinlerden geldiği dağlarda. Duymayı bilenin duyduğu çağlarda duydu o sesi NUDA HEM DE BERİTANLA . Dünyayı erkek orduları sarmışken, kuşatmadayken bütün kadın duyguları, onlar adalet arayışındaydı… Ordu onlara yuvaydı orduları yok etmenin ordusu olmaktı tutkulu olan. Tezattır ilk bakışta ama gerçeğe ulaşmanın kaçınılmaz gerçeği işte. Kim inkâr edebilir NUDA'nın yüreğini kim unuta bilir çiçeklere sevgisini. Kim görmezden gele bilir hassaslıkla örülmüş şefkat ve sevgisini. Ve kim görmedi ki silahına sıkı sarılışını, kim tanık değil ki savaşın ortasında özgürlük tililisine. İşte böyle, ifadesi kendisinde saklı olan… Yüksek dağlar sanki onun için yaratılmıştı, orda koruyacaktı kadının güzel özünü. Orda mevzi alacak, orda selamlayacaktı Bese ve Zarife’yi. Bütün direnişçiler ve direniş mekânları zılgıta dönüşüyordu, çığlığa dönüşüyordu NUDA'nın ruhunda. Özgürlük ordusu, güzellik ordusu, aşk ordusu demişti dağdaki kadınlara güneş… Özgülüğün gizli bahçesinde nadide bir çiçekti Nuda, güneşten alırdı ısısını, karları, buzları yarardı, Beritan kokan zamanlarda. Karı delen, kardelen olurdu, doğa ile sadık olunan anlarda. Isıttıkça onu güneş toprağı yarardı, karları yarardı. Ki onlar güneşle beraber eşelerdi toprağı, tanrıça mezarı bulma arayışındaydı onlar. Ki güneş en sadık evlattır tanrıçaya, en helal süt emen evlat. Tanrıçaların eski mekânlarında iz sürüyorlardı, doğru yerdeydiler, Zağros eteklerinde… Tırnaklarıyla eşeliyordu toprağı NUDA, sahte gülmelere inat bir tanrıça gülüşü arıyordu beklide, yeryüzünde zalim bakan tanrıların gözüne inat, bir tanrıça gözü arıyordu, özü olan bir bakış… Ordulaşan bir arayış, bir bulma biçimi. Arayanların asla unutulamayacağı bulma. Adı NUDA, adı Beritan, adı Zelal, adı Azime olan. Hepsinin yüzünde ayni işaret, aynı olgun soyluluk. Sorxwin in kine benzeyen çocuksu gülüş, Gülbaharda ki keskin asil bakış. Peki, insan tanrıçayı arayınca benzer mİ tanrıçaya? Ona benzemek için onu bulmak gerekmez mi? En iyi bilinen ama hep bir bilinmezlik gibi duran bir soru dur bizde. Bulduğun anda bilinmez olan, sadece yaşana bilir bir gerçek olan… Gerilla yaşamına aşık olan bilir bunu, NUDA gibi arayan bulur bunu.
Böyle işte bitmeyen bir arayış; Zağros’ta kendini bulan, kadın ordusunun bahçesinde özünü güneşten alan güzel bir çiçek… Anlatmak kolay olmasa gerek bütün yaşadıklarını. Gerçeği ile beraber, acısıyla beraber ve güzelliğiyle beraber… Dedik ya en zorda açardı çiçeği. Mücadele yılları için dede en zor görevi üstlenmekten kaçmazdı, Önderliğin yanına gittikten sonra örenmişti sade ve keskin olmayı. Bundandır önderlik demişti “bu kızda bir öz var açığa çıkması gereken” Avrupa’ya düzenlemişti onu Önderlik, dağlı özün kentlerde kirlenmeyeceğine inanarak. Öylede oldu kirlenmedi NUDA. Tekrar dağlarla buluşunca en yüksek yerleri mekân bildi, zirvelerde seyir etti özgürlük dalgalarını… Yüreğinde bilediği tüm kılıçlar saklıydı kınında. Daha keskin savaşlara hazırdı artık. Daha zoruna, daha katmerlisine. Öyle ki PKK, nin yeni inşa komitesi gibi ideolojik bir çalışmaya katıldı ve söylemenin ötesinde bir yapma kahramanıydı PKK'yi yeniye kavuşturmanın ve yeniden önderlikle buluşturmanın savaşçısıydı. Burada sevdi viyanı, burada yoldaş oldu Viyan’a. ayni çalışmanın, aynı emeğin yolcusuydu onlar. Yoldaki dikenleri ellerini kanatırcasına kaldırdı onlar. Viyanla yoldaşlığı saflık deryasıydı. Kayıp olan her kesin yüzünü göre bileceği bir derya. Sınırları aşan, bentleri kıran bir deryayıydı onlar. Ne geri erkek nede geri kadının yüze bileceği bir derya. Özgürlüğün en derin noktasıydı yürekleri, yüzmenin özgürlükle eş olduğu bir sonsuzluk yürekleri. Viyanın şahadetinden sonra onu da aldı yanına yüreğindeki bahçeye yeni bir çiçek ekiyordu Beritan’ın yanına. Sorxwin'in yanına.
Gitmeliydi Önderliğe bağlı olanların yüzünü döndüğü mekâna, kuzeye. Sorxwin’in yaşadığı yere, Viyan’ın hayallerinin dolaştığı yere gitmeliydi ateşin korlaştığı yere, savaşına yeni savaşlar eklemeliydi. Tasfiyeciliği utanca boğmalıydı sade yoldaşlığıyla, korkaklığı unutturmalıydı cesur kadın yüreğiyle. Masumiyetin ortasında bir çift keskin bakıştı NUDA.
Komutandı bütün mütevaziliyle, emeğiyle, insana sevgisiyle… Yapmanın öretme biçimlerini sanat bilirdi, kırmadan yaratan, bozmadan yapan bir öz taşırdı yüreğinde… İnsanı kayıp etmeden kazanmak için yaratılmıştı sanki elleri. Nakış gibi işlerdi insanı onca nazik onca hassastı işte. Çaba ve çalışma insanıydı NUDA. Öyle çıkarsız, öyle dolambaçsız bir ifadeydi, anacıl ve kadınca olan
Önderliğin ”yarım kalmış projem “dediği kadın özgürlük çizgisine, mücadelesine, bağlılığı yaşam veriyordu yarına ve bu güne. Bu çizgiye zarar vermeme yeminlisiydi adeta. Kadın demek tarihi bir ezgi demekti onun için, incinmemeli yara almamalıydı tekrardan… Tarih utanmalıydı, erkek orduları azap duymalıydı… Ve NUDA'nın başı dik olmalıydı Önderlik karşısında. Gururla bakmalıydı geçek aynaya, önderlik yaratımı olan kendisine, kadın ordusuna. Utanma barınmamalıydı onun bakışında. Sevgi derin olmalıydı onun komutasında. Ve Botan'da destanlaşmalıydı savaşımı, Hezil akıtmalıydı onu Kürdistan’a ve…
Önderliğinde dediği gibi “canından vaaz geçenler ordu yapamaz, moralsiz heyecansız olanlar kadın ordulaşmasında ne komutanlaşır ne de özgürlük savaşçılığı yapa bilir. Yaşamdan vaaz geçenler örgütçü olamazlar “O vazgeçmedi yaşamdan, canından. Canını en güzel yaşam soyluluğuna adadı. Çizgiye toz kondurmayan yiğit bir kadındı, mücadeleye iddiaya, inanca tutku düzeyinde bağlıydı. Gerçek PKK'li, özgürlük çığlığıydı kadın renginde. Kendini örgütleyerek etrafını örgütleyen güzel duygu insanı. Ciddi yaşadı, büyük çaba sahibiydi yoldaşlık için, sevmeye değer olan her kesin yoldaşıydı.
İdeolojik bir ilke olarak doğduğu topraklarda yaşadı, özgürce yaşamak için her türlü fedakârlık ve mücadeleyi verdi bu gerçeğe öncülük yaptı. Evet, doğduğu topraklarda yaşadı. Zagros'ta duydu ana tanrıçanın sesini. Cudi de bir tutam yaşamda o sundu NUH, un avuçlarına. Binlerce şehidin sesini dinledi O topraklardan. Son nefesini verirken bile İnançlı olanlar duya bilir ancak bu sesleri. Botan kadın azmini bilene anlatır kendini… Ve son durak Besta, Hezil… Bütün zorluklardan damıtılan bir yudum su olmak var Besta da, yeşilinde sonsuzlaşan bir yaşam Bütün ölümleri dize getiren bir savaşım öyküsü. Sen bir akışsın Hezil'de bir gün bize tekrardan döneceksin dürüst olmayı savaşmayı öreteceksin. Akış böyledir, terk etmez tümden. Her kurak toprağa uğrar, can verir oraya , sen böyle atmadın mı Zagros'tan Botan'a. Böyle fısıldamadı mı tanrıça senin kulağına ??...
Biz iki defa duyduk şahadet haberini her ikisin dede inanmadık, inanamadık, inanmıyoruz. Çünkü biliyoruz ki inançlı bir yürek, bir ülke eder, bütün doğaya can veren bir ırmak eder… Tarihe akışsın sen, güne ve güneşe can yoldaş, geleceğe özgürlük çağrısı…
Seni unutmak ihanetle eş anlamlı olacak. Anına bağlı kalmak ise onurumuz…
- Ayrıntılar
Halkımıza ve Kamuoyuna!
Kürdistan Halkı yürüttüğü özgürlük mücadelesinde görkemli bir direnişi Newroz ve Kahramanlık haftasında göstererek Tarihsel direniş kültürünü yeniden tüm halklara armağan etmiştir. Bu kültürel değerleri Newroz ateşini milyonlarla gürleştirerek günümüz dehaklarının kalbine saplamıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
26 Mart günü 17.00-18.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Şeşdara alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 24 Mart günü saat 20.50 sularında Amed'in Hani ilçe merkezinde bulunan emniyet müdürlüğüne yönelik olarak gerillalarımız tarafından halka yapılan saldırılara misilleme amaçlı bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda emniyet müdürlüğü binası alev almış, yangın gece geç saatlere kadar devam etmiştir.
- Ayrıntılar
“2011 Newroz’u Kürt sorununun çözümü için Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamı için kalıcı sonuçlar verecek yeni, güçlü bir direnme hamlesinin başlatıcısı oluyor.” diyordu Abbas arkadaş yaptığımız Newroz kutlamasındaki konuşmasında. Kutlama ardından gelip de televizyonun karşısında Kürdistan’ın sokaklarını dolduran yüz binleri, milyonları izleyince bu hamlenin ne denli karşı konulmaz bir etki ve coşku yarattığını da gördük.
Kürdistan’ın dört bir yanında bayramın, devrimin coşkusuyla dolu yürekler akmıştı o meydanlara. Neden sevinmesin, neden coşmasın ki bu halk. 2623 yıllık Newroz tarihini yaratmış, ona ruh kazandırmış bir halkın onurlu çocukları olarak tabii ki sevinecek böylesi bir günde. Bin yıllardır ülkelerinde, topraklarında özgür ve barış içinde yaşama dışında herhangi bir istek ve talebi olmayan bir halka yönelen tüm zalimlere gereken cevabı vermiş bu halk neden bayram yapmasın ki.
Onlar geldi ve geçti. Suwar hatın piya çun!
Kürdistan’da imparatorluklar, devletler, despotlar ve akla gelebilecek her tür iktidar mensubu alt olup gitmiş, yaptığı zalimlikler bile unutulmuş. Katliamlarla sindirebileceğini sanan, özgürlüğün önünü alabileceği gafletini yaşayan nice kendini bilmez sözde şah, padişah, kral, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı geçti bu topraklardan.
Yine de bu halkı, yüreklerindeki özgürlük aşkını, bu uğurda her tür bedeli göze almış ruhu engelleyemedi. Amed’te, Van’da, Batman’da, İstanbul’da, Almanya’da, Halep’te, Meriwan’da, Hewler’de ve dünyanın dört bir yanında bulunduğu her yerde direnişi, Newroz’u kutlayan milyonlar bitmeyecek bu çığlığı bir kez daha haykırdı.
Ya özgürlük, ya özgürlük!
***
Ama yanılmayalım. Bu bir sonuç değil. Bir başlangıç.
Son hamlenin, özgürlük önündeki tüm engellerin kaldırılacağı devrimin, mücadelenin ilk günü.
Bu kararlılığımızı, coşkumuzu, ısrarımızı görenler bunu içlerine sindirmeyecekler. Özgürlüğü sadece ama sadece geciktirebilmek için ellerinden geleni artlarına koymayacaklar.
Nitekim dün Nusaybin’de “Barış” meydanındaki Demokratik çözüm çadırlarına saldıran, yüzlerce anayı esir alanları gördük.
Tüm Newroz kutlamalarından sonra halkımızın coşkusunu kaldıramayan faşist sürülerinin tahammülsüzlüğünü, azgınlığı gördük, yaşadık.
Bu sürülerin iplerini ellerinde tutan ve halkımızın üstüne salmaktan sakınmayan sözde siyasilerin yaptığı tehditleri, hakaretleri kendi kulaklarımızla duyduk.
“kırarız ellerini” diyor temsilcisine bir halkın. Dün birinin ayağını kırdılar Cizire Botan’da, yarın birini katledecekler herhangi bir mekanda. Öylesine azgın saldırıyorlar.
Dostu artsa da Kürt halkının, Newroz’un anlamını anlayanlar çoğalsa da Türkiye’de, düşmanları da o denli azgınlaşıyor. Hem sadece Kürt halkının düşmanlığını değil onun savunduğu her şeyin düşmanlığını yapıyorlar. Barışın, birliğin, kardeşliğin, demokrasinin, özgürlüğün…
***
Aylardır, yıllardır öz savunmadan söz ediyoruz. Tartışıyor, yolunu yöntemini oluşturmaya çalışıyoruz. Bu Newroz’da kısmi de olsa bunu başardık da. Dağda ve şehirde bizden alınmak istenenin, çalınanın geri alındığı duruşlar, haykırışlar oldu. Sıkılan kurşunun, atılan bombanın karşılıksız kalmayacağını gösteriyoruz.
Özgür duruşun tokadını atıyoruz faşistlerin yüzüne. Yüreklerimizi fırlatıyoruz mermi niyetine.
Fakat yetmez. Yetmeyecek. Daha azgın gelecekler ve yıldırmak isteyecekler.
90’larda Kürt serhıldanını başlatan Nusaybin’den başladılar. Dalgayı ilk anında kırmak, sindirmek için yaptılar. Botan dağlarında yanan ateşin ovalara yayılmasını engellemek, onları silip süpürecek sellerin ilk damlalarını durdurmak için.
Ama Kürtler neyin ne olduğunu biliyor. Teyakkuza geçmiş halkım. Coşkusunu, sevgisini, aşkını dökmüş yollara. Yumruk ettiği direncini ufuklarda dalgalandırıyor. Halkım bu sefer durmayacak. Halkım bu kez alacak hakkını. Bin yılların karanlığını yıkacak. Newroz coşkusuyla bezeli günler yaşayacak. Bir günü değil, tüm zamanları Newroz yapacak.
Li wa hemû pîroz be. Em despêdikin…
Pir Kemal
- Ayrıntılar
Çoğu zaman toplumsal anlam da; siyasi tansiyonun yükseldiği anlarda, reaksiyonun tavan yaptığı durumlarda akıllara; Mendel’in o bilinen hikayesinin getirilmesinin iyi olacağını düşünürüm! Salt bu düşünceyle; o rahibin genetik çalışmalara bulaştığını ve bu konularda çığır açan gelişmelere ön ayak olduğunu anlamaya çalışmak son derece önemlidir.
Kilisenin arka bahçesinde kuşları izleyerek, DNA denilen o muammanın çözümünü ortaya çıkarabilmek, elbette o dönemde başlı başına bir olaydı. Hele hele bunu gerçekleştirenin bir Rahip olması ise sözü edilen buluşun-gelişmenin enteresanlığını ikiye katlıyordu.
Şimdiki dönem itibariyle mevcut teknik gelişimi ve adına uzay çağı denilen bir clockover’ın yaşanıyor olması, bariz şekilde yaşanan akıl tutulmalarını da çarpıcı bir şekilde gün yüzüne çıkarıyor.
Herhalde son günlerde akıl tutulmasının yaşanıldığı olayların başında; ülke genelinde kutlanan Newroz kutlamaları ve Batman’daki görüntüler geliyor.
Cumhuriyet tarihi denilen dönemde bilinen ilk siyasi Newroz kutlaması 1982 yılının Mart’ında, Amed zindanlarında, Mazlum Doğan’ın direnişiyle gelişmişti. Üzerinden tam 29 yıl geçen bu direniş ve coşku, bu yıl her yerde bir isyan ateşine dönüşerek kutlanıldı.
Devasa bir coşku ve aklın tanıma kavuşturma da zorlandığı bir huşu içinde geçen bu kutlamalara damgasını vuran ise “Demokratik Çözüm Çadır”ları oldu.
Zaten bu çadırlar üzerinden hemen hemen birçok yerde ciddi saldırılar ve provokasyonlar geliştirildi.
Nihayetinde de konu; Batman’daki görüntüler etrafında bilinen söylemler etrafında gelişmeye, hatta tıkanmaya neden oldu. İlginçtir; bu kitlesel kutlamalar, iradi beyanatlar bir iki onurlu aydının kaleminin ve belirli birkaç gazetenin dışında hiçbir kesimin dikkatini çekememişti.
Fakat Batman görüntülerinden sonra iç meselelerde birinci sıraya yerleşen bir konu gündeme geldi.
Eşrefi mahlukat vatan cengaverleri de; “kırarız” demeye başladılar, “densizlik” olarak yorumladılar ve hatta “yazıklar olsun” diye de sitem ettiler.
Yüksek tansiyon ve gerilimin amacı yine kendine söylem sanatında bir alan açmıştı. Bunun işletilmesi için de toplumsal anlamda oluşturulan blok; saldır saldır polemiğiyle harekete geçirildi.
İlk defa olmadığı için bu yüksek tansiyonlu söylemler ve saldır/saldır polemiği çok şaşırtıcı olmuyor. Ama öteden beri denenen yöntemlerle, bugün de hareket halinde olmak, siyasi zeminde seyrüsefer istemi son derece şaşırtıcı oluyor.
Bu denklemde; Newroz coşkusunu ve kutlamalarını gözlemlemeyenler, görmeyenler doğal olarak da bu sorunun, yani Kürt toplumunun bugün itibarıyla ortaya koyduğu durumun DNA’sını çözemiyorlar.
Bunun nedenleri hakkında yorum yapmaktan ziyade, bu durumun devamı konusunda nelerin olabileceği üzerine bazı tahminlerde bulunmak daha sağlıklı olabilir.
Newroz kutlamasını kendi bedeniyle başlatan Mazlum Doğan’ın öngörüsünü elbette her kesimden, her siyasi aktörden beklemek biraz safdillik olur!
Kürtlerin DNA’sı dediğimiz olayın dışında tutuyor bütün muhatapları! Hatta sorumluluk sahibi olanları, toplumsal kesimleri de bakan körler durumuna düşürüyor.
Elbette bundan sonrasında da; güvenlik görevlisi ve milletvekili arasında sirayet eden görüntüler üzerinden, bütün kesimler yorum geliştiriyor ve var olan uçurumları daha da derinleştiriyor.
Bu da uzun zamanda ya da kalıcı anlamda herhangi bir sükuneti ortaya çıkarmıyor…
Bu yaklaşımların hizmet ettiği tek şey; çatışmaların derinleşmesi ve toplumsal öfkenin hep patlama noktasında gezinmesi oluyor.
Bunu bütün kesimler bildiği halde, ufak çıkar hesapları ve basit seçim kaygıları gibi nedenler, işin özünü ve gerçeğin kendisini bu şekilde heba ediyor.
Hatta bunların olabileceğini hissedercesine Ulusal Halk Önderinin geçen hafta belirttiği “son derece hassas bir süreçten geçiyoruz, kırılgan bir dönemdir” belirlemesi daha da meşru bir izafiyete kavuşuyor.
Son bir hafta da, Newroz coşkusu çerçevesinde ortaya çıkan görüntülerin yanı sıra, son iki günlerde var olan tartışmalar, 30 yılın ardından halen neden aynı noktada olunduğuna dair de çok güçlü bir veri olmakta.
Bir yerde meşru hakları uğruna her türlü bedeli ödemeye hazır halk yığını!
Öte tarafta bu yığınları görmeyen, konunun DNA’sını bilmeden mücadele etmeye çalışan yöneten elitizmi! Tuhaf değil, yeni de değil. Sadece basit bir tekrar oluyor. İşte bundan dolayı da kazandırmıyor, boş bir enerji salınımı oluyor.
Böyle olunca da; insanın aklına kilisenin bahçesinde kuşları izleyen ve onların anatomisi üzerine araştırma yapan Mendel geliyor. Bu büyük gözlem gücü ve sebatlı çalışmaları sonucunda insanlık tarihine nakşedilen gelişmeleri ortaya çıkarıyor o rahip!
Toprak Cemgil
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 22 Mart günü 12.00 ile 13.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanları’na bağlı Haftanin’in Geliye Pısaxa alanı ile Partizan tepesine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 21 Mart günü saat 07.30 sularında TC ordusu tarafından Siirt’in Eruh ilçesine bağlı Serxetê ile Reşinê köyleri arasında bir operasyon başlatılmıştır. Operasyona çıkan düşman gücüne yönelik olarak Güçlükonak’ta (Gabar) yaşamını yitiren 3 gerillamız anısına intikam amaçlı bir eylem gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar