Bugünlerde hasta tutsaklar ve seçim çalışmaları temel iki gündem. Ancak bunlardan önceliklisi seçim çalışmaları olmuş durumda. Bununla birlikte bu gündem maddelerinin birbirinden kopuk ele alınması da diğer göze batan husus. Neden böyle oluyor? Zor bir soru. Cevapları ciddi özeleştiri gerektiren hususlar içeriyor. Yeterince örgütlü olamamak… Anlam ve duygu gücümüzün yeterince güçlü olmaması… Kapitalist moderniteden etkilenmiş olmak… Devletçi-iktidarcı siyaset tarzından kurtulamamış olmak… Nedenler daha da fazlalaştırılabilir. Saydığımız nedenleri açımlayıp somutlaştıralım. Yeterince örgütlü olmama gerçeği iki boyutta kendini gösteriyor. Birincisi örgütsel yapılarımız yeterince yaygın değil. KCK Önderi Abdullah Öcalan her bireyin yediden yetmişe komün, meclislerle örgütlenmesi perspektifini vermişti. Her bireyin birkaç komünün üyesi olması gerekliliğini dile getirmişti. Bu perspektif penceresinden baktığımızda mevcut durum çok yetersizdir. Var olan örgütsel yapı ise toplumun doğasında olan dinamik canlılık durumunu halen yakalayabilmiş değil. Doğada var olan canlılık emarelerinden başlıcası büyümektir. Örgütsel büyüme konusunda, yetersizlikler mevcuttur. Var olan örgütlülüğümüzün eylemsel gücü de dönemsel kalmaktadır. Diğer boyutu ise örgütsel taktik ve planlamalarda stratejiden kopuk yada stratejiyi önemsemeyen bir öncülük duruşudur.Bu duruma da örgütsüzlük demek en doğru tanımlama olsa gerek.Demokratik siyasetin toplumun her alanında kurumlaşması, yaşamsallaşması temel amaçlardan olması gerekirken tüm bu süreç seçimleri kazanmaya indirgenmiş gibidir. Seçimler de önemlidir ama bu önem, bir diğer çalışmayı unutmayı, bırakmayı, zayıf yürütmeyi meşrulaştırmaz. Örgütlü siyaset yürütmek pek çok işi birlikte yürütebilecek durumda olmayı gerektirir. Bu konuda da zayıflıklar mevcuttur. Anlam ve duygu gücünün güçlü olmaması özeleştirel yaklaşılması gereken diğer bir noktadır.Siyaset yapma iddiası olanların, özgürleşme iddiası olanların anlam ve duygu gücünün zayıf olması kabul edilemezdir. Zindanlarda yüzlerce hasta tutsak damla damla eriyor, adım adım ölüme yaklaşıyorlarsa, çaresizlerse ve bu ateş sadece hasta tutsakların akrabalarını yakıyorsa duygu ve anlam gücü ciddi anlamda zayıflamış demektir. Bu konuda empati yapmaya çağırmak bile kabul edilemez bir durumdur. Çünkü empati yap denilince kendini onun yerine koy yani merkezine kendini koy ve ona göre hareket et. Susma sustukça sıra sana gelecek sloganındaki yaklaşımla aynı mantığı taşır empatiye çağrı. Hâlbuki insan olan herkes, anlam arayışı, duyguları olan herkes yaşananın zulüm olduğunu görerek, zulme karşı, zalime karşı mazlumun yanında saf tutar. Kapitalist moderniteden etkilenmiş olmak bir diğer özeleştiri noktasıdır. Pek çok kimse kapitalist olmamanın bir özeleştiri olduğunu söyleye dursun, kapitalizmin toplumsallığımızı dağıtmak için saldırdığını her an görmekteyiz. Bireycilik öyle şahlanmıştır ki! Bırakalım zindandaki hasta tutsaklar yanı başındaki, en yakınındaki insana karşı bile duyarsızlaşmışız. İlişkilerimiz, yaşamımız bir robotunkinden farksızlaşmış. Yaşamımız tekniki ve çıkara dayalı hale gelmiş. Siyasette başarılı olmak isteniyorsa kapitalist modernitenin tüm etkilerini kusarcasına bünyemizden, kişiliğimizden uzaklaştırmak öncelikli yapılması gerekendir. Kapitalist modernitenin yarattığı kişiliklerle demokratik modernitenin siyaseti yapılamayacağı kesindir. Hiçbir bencil halkın hizmetkarlığı olan demokratik siyaset alanında halka hizmet etmez. Yapacağı ancak siyaseti ve halkı kendine hizmet etme aracı olarak kullanmak olur. Bencil birinin zor durumda olan hasta tutsakları düşünmeyeceği de gün gibi aşikardır. Değerlendirilmesi gereken bir diğer nokta demokratik siyaset-devletçi siyaset ikileminde demokratik siyaseti yeterince anlamayıp, yaşamsallaştıramamadır. Doğrusunu söylemek gerekirse seçimlerin bu kadar çok herşeyin merkezine konmasını halen şaşkın şaşkın izliyoruz. Seçimlerin önemsiz olduğunu söylemiyoruz. Hatta tarihi önemde bir seçimdir. Ancak seçim yalnız başına her şey değildir. Seçimleri her şeyin merkezine koyan, halkı seçimden seçime gören, seçimden seçime halkı “siyasete katan” anlayış devletçi siyaset anlayışıdır. Demokratik siyaset ise seçimleri kazanmayı amaçlamakla birlikteesas amacı bu süreçte yapılacak zihniyet çalışması, örgütsel çalışmalarla toplumun en küçük birimini bile örgütleyip siyasetin öznesi durumuna getirmektir. Seçimi her alanda kazanmak hedeflenmelidir ancak seçim sonrasında seçimler kazanılsın yada kaybedilsin yaratılan örgütsel güçle bulunulan her yerde ister yönetimde, isterse de muhalefette yer alsın demokrasi mücadelesi veren birimler yaratmak öncelikli hedeflerden olmalıdır. Yürütülen müzakere sürecinin ikinci adımı olarak tanımlanan köylere geri dönüşün hazırlık, örgütlenme çalışmaları da seçim çalışmaları sırasında önümüzde olan görevlerden biridir. Yani amaç sadece BDP veya HDP’ye oy ver çağrısı olmamalıdır. Yürütülen çalışmaların hepsinde halkı eğitmek, örgütlemek, tüm toplumsal, politik olaylara ilişkin duyarlı hale getirmek önemli ve gereklidir. Mesela yürütülen seçim çalışmalarında hem hasta tutsakların durumu, hem son zamanlarda yoğunlaşan kadın cinayetleri, hem devletin hukuksuzlukları, hem Van depremzedelerin yaşadığı zorlukların aşma arayışları, hem de köye dönüşler tartışılmalıdır. Tüm bu konularda duyarlılık yaratılmakla birlikte öncelikleri de doğru belirlemek, seçim sürecini örgütlenme kadar eylem, bir o kadar da eğitim süreci olarak değerlendirmek şarttır. Günler acımasız bir hızda geçiyor. Zaman daralıyor. TC’deki hukukun paralel yapıların denetiminde olduğunun ayan beyan açığa çıkmış olduğu bu günlerde tüm tutsaklara özgürlük isteme vakti gelmiştir. Bunun için eyleme kalkma vakti gelmiştir ve en iyi özeleştiri eylemle, pratikle verilendir.
Andok Kelaşin
- Ayrıntılar
Basit değil ki, Kurdıstan yüz yılı aşkın bir süredir sömürge hukukuyla yönetiliyor, Önderliğimiz 15 yıldır esaret altında tutuluyor, her gün Kurdıstan’dan yeni bir katliam haberi geliyor, kentlerimiz elimizden alınıp devlete ve çetelere teslim edilmek isteniyor vs… Listeyi uzatmak işten bile değil. Budur işte sömürgeci devletin ve onun çetelerinin Kürt Halkına reva gördüğü.
Yeminli Kürt düşmanı Fethullah Gülen yıllardır bu politikalar temelinde Kurdıstan’a yerleşmeye ve Kurdıstan’ı fethetmeye çalıştı. Bunun için Tansu Çillere hizmet etti, Süleyman Demirel’e hizmet etti, Mehmet Ağara hizmet etti, Doğan Güreşe hizmet etti, Tayip Erdoğan’a hizmet etti, etti de etti. Devlet Kurdıstan’a yerleşsin, topraklarımızı, dilimizi, kültürümüzü, inancımızı sömürsün diye tepeden tırnağa ‘hizmet’ kesilen bir kişilik yeminli Kürt düşmanı değildir de nedir?
KDP ve onun çeşitli versiyonları aynı politikanın Kürt kılıflı olanı değil midir? TılHemıs ve TılBarak da YPG savaşçılarını İŞİD çetelerine ihbar ederek onlarca savaşçının katledilmesine sebep olan El Parti denen KDP uzantısı çete değil midir?Peki bu da yeminli Kürt düşmanlığı değildir de nedir?
Durum çok net. Anti Kürtçülük, devlet adına hareket eden tüm güçler için ortak paydadır. Bu güçler, en iyi Kürt düşmanlığı için harıl harıl bir yarış içine girerler. Şimdiye kadar bu böyle olmuştur ve ulus devlet var oldukça da böyle devam edecektir. Bunun ötesinde berisinde anlatılan, “şunu yapacağız, bunu yapacağız” gibi söz ve söylemlerin tamamı yalan dolandır.
Şimdi bir de seçim sürecine girdik. AKP devleti her zamanki gibi mazlum edebiyatını kullanarak Kurdıstan’ da oy ve belediye almanın peşine düşecektir. Vaatler havada uçuşacaktır. Şimdi bundan 5-6 yıl öncesinde AKP’ye oy vermiş olanların “iş”, “hizmet” umutları olmuş olabilir. Ama artık sağır sultan bile AKP’nin bir sömürge sistemi olduğunu duydu. Artık ne umudu beslenecek? Ne beklentileri olacak? Bu nedenle ciddi ve nihai uyanışın gerçekleşmesi gerekmektedir. Yıllardır Kürt Halkının dini inançlarını istismar ederek kendi hizmetine koşmak için her türlü faaliyet yürüten cemaatçilerin bu süreçte birbirlerini yemesinden de anlaşılıyor ki, kendilerine bile hayırları olmayanların, tek dertleri iktidar koltuğu olanların Kürt Halkına ne hayırları dokunabilir ki? Hiç.
Rojava’da da görüldüğü üzere Kürt Halkı artık hiç kimseye elini açma durumunda değildir. Kendi sistemini kurarak, kimsenin hayalini bile kuramadığı yönetim modelini yaşamsallaştırıyor. Yani öyle bir devirdeyiz ki; bir hırsızın sözlerine, bir timsahın gözyaşlarına aldanacak değiliz.
Tüm Ortadoğu’da ve hatta dünyada model oluşturacak düzeyde sistem yarattığımız şu günlerde, başka işimiz yok mu ki Tayip Erdoğan-Barzani-ŞıvanPerwer-İ.Tatlıses dörtlüsünün senfoni orkestrasına kanıp aldanalım.FethullahGulen denen zatın düzenbazlarına aldanalım, sözlerinin peşinden gidelim?
Kelin ilacı olsa önce kendi kafasına sürer diye bir söz vardır. Madem bu kadar şaşa sahibisiniz, o zaman deyin bakalım hanginizin kendi ülkesini yönetme gücü var? Fethullah gibi beş para etmez bir şahıs karşısında feleğini şaşıran Erdoğan mı sorunsuz muktedir? Rojava’da ki halkını her an haraç mezat satmanın derdinde olan ve Güneyde çok ciddi tepki duyulan Mesut Barzani mi sorunsuz muktedir? Siz önce gidin de evinizin önündeki kiri pasağı temizleyin. Ne hakla, ne hukukla yeni bir pilan peşinde koşturarak Kuzey Kurdıstan ve Rojava Kurdıstan’ da pay alma peşinde koşarsınız? Bir hafta içinde 3 Kanton birden ilan eden Rojava halkından hiç mi korkunuz yok? 30 Mart 2014 yerel yönetimler seçiminde Kuzey Kurdıstandaki tüm belediyelerin yönetimlerini devir alacak olan Bakur halkından da mı korkunuz yok?
Aynı soruyu tersten de sormak lazım. Bir hafta içinde 3 Kanton ilan eden Rojava halkı içindeki çeteleri ve onların kırıntılarını temizleyemez mi? Tüm baskı ve siyasi soykırımlara rağmen 100 belediyesi bulunan Bakur halkı devletin cebren ve hile ile elinden aldığı belediyelerini geri alamayacak mı? Meydan daha ne zamana kadar Fetolara, Recolara, Mesutlara, hainlere, işbirlikçilere, çıyanlara kalacak?
E bunlar yıllardır bizi kandırdılar. Boş vaatler verdiler. Bizi birbirimize karşı kullandırttılar. Kanımızdan, canımızdan çıkar sağladılar. Kendi içlerinde birbirlerine düşmanmış gibi göründüklerinde dahi konu Kürtler oldu mu ortak paydada buluştular. Oyumuzu alıp iktidar oldular. Bizi polise askere alıp sonra anamıza, babamıza saldırttılar. Bizden vergi alıp tanka topa yatırdılar ve sonra onlarla da gelip tekrar bizi vurdular. Tarlalarında, inşaatlarında kan, revan çalıştırıp sonra da emeğimizi sömürdüler. Ülkemizde köle statüsünde yaşama imkânını bile tam sunmadılar. Topraklarımızda yaşamamamız için her türlü dolaba başvurdular. Köylerimizi yakıp-boşalttılar, şehirlerimizi de yaşanılmayacak hale getirdiler. Gidecek yerimiz kalmasında sofralarına karşı el açalım istediler. Onlardan ekmek, özgürlük ve yaşam dileyelim istediler. Dünyaya karşı timsah gözyaşı dökerek, bize ne kadar acı duyduklarını söylediler. Ama öbür taraftan ‘evlerimize kor düşsün, kökümüz kurusun’ diye de beddua ederek bize köpek dişlerini gösterdiler. Şimdi karşımıza geçmiş oy istiyorlar. Onlardan statümüzü tanımalarını yalvararak istememizi diliyorlar. Avuçlarını yalayacaklar. Kürt halkı gerçek gücünü, kudretini Rojava’da ortaya koymuştur. Onurluca, başı dik ve minnetsiz bir biçimde kendi kendini yönetmenin tadını çıkarıyor. Düşman çatlatırcasına hayata geçirilen demokratik özerklik çok değil, önümüzdeki birkaç gün içinde, Cenevre için bile model olacak ve Kürt halkından yardım dileyeceklerdir.
Kendine hayrı olmayan bu güruhlara bunca yıl sabretmek yetmez mi? Bu kadar zaman irademizi teslim ettiğimiz yetmez mi? Bakın işte kadim Kurdıstan Halkı kendi kendini yönetiyor. Hem de hür iradesiyle. O zaman bir başkasına ne gerek var? Derebeylerinin, ağaların, kendini tanrı ya da peygamber ilan edenlerin peşinden gitmek için artık ne gibi bir gerekçemiz olabilir ki? Takkeler düştü keller göründü. Yalancıların mumları daha akşama çok kala söndü. Peki ya şimdi ne olacak?
Hiçbir zaman olmadığı kadar bilinçlenen ve özgürlüğe tutkuyla bağlanan Kürt analarının büyük direnişiyle Fetullahçıları, tırşıkçıları mahallelerimize, sokaklarımıza, köylerimize sokmayarak, yiğit Kürdistan gençlerinin de müthiş vuruculuğu ile bu çetelere semtimize girmenin bedeli ağır ödettirilecektir. İşte o zaman herkes hangi devirde ne ile karşı karşıya olduklarını fark edecek, sonra da basit oynamaktan vazgeçecektir. Nihayetinde sömürgeci devleti ve onun her türden işbirlikçi çetelerini Anavatanımız Kürdistan’ın kutsal topraklarından söküp atarak, ülkemize berrak bir güneşin doğuşunu hep beraber armağan edelim.
Serhad Tendurek
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 2 Şubat tarihinde 13:00 - 14:00 saatleri arası işgalci TC ordusuna ait Savaş uçakları ve insansız hava araçları Medya Savunma alanlarımızdan Xakurke bölgemizde
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
31 Ocak tarihinde saat 11.30 'dan 1 Şubat akşam saatlerine kadar Medya Savunma alanlarımıza bağlı Zap bölgemiz üzerinde işgalci TC ordusuna ait insansız hava araçlarıyla yoğun keşif uçuşu gerçekleşmiştir.
- Ayrıntılar
Rojava devrimi, onun yol açtığı ve açacağı sonuçlar politik düzlemde çokça tartışıldı. Belli ki bu tartışmalar sürecek. Bu hem gerekli hem de kaçınılmaz. Ancak gerçek şu ki devrim sosyolojik bir olgu olarak daha derin anlamlar taşıyor. Her devrim kendi iç devinimleri temelinde büyük bir devrimler zincirini ifade ediyor. Toplumsal alana nüfus eden ‘yeni’ olgusu siyasi, politik, ekonomik, ideolojik, kültürel, sosyal, sanatsal, felsefik vs. vs. her bağlamda gerçekleşme imkanı bularak, tüm bu alanlarda eşi görülmemiş ve toplum adına cesur deneyimler açığa çıkıyor. Toplumsal sorunlar yaralarını bir bir kaparken tarihsel bakımdan toplumsal gelişim gerçek rotasına bir adım daha yakınlaşıyor.
Rojava’daki ‘yeni’ duruma bir ad koyma arayışı kapitalist modernitenin ulus devletçi zihniyetlerinin bildik verileriyle “statü” tartışmalarına esir düşüyor. Haliyle toplum içinde sonuçları belki yüzyılları etkileyebilecek ‘devrimler’ silsilesi perdelenip hep büyük fotoğraf öne çıkıyor. Ulus devlet zihniyetinin o yapay, politik ve siyasi zemininde yürütülen statü tartışmaları süredursun toplumda yaşanan o devrimler silsilesi bu yapaylıktan uzak kendi statüsünü yaratıyor.
Rojava’da yaşananların en iyi izahı ancak tarihe dayanan bir sosyolojik bakışla izah edilebilir. Toplumun insanlığın gelişimine beşiklik ettiği o kadim topraklarda yeniden öz değerleriyle buluşmasına yol açan gelişmeler aslında dünya insanlığına bir oh çektirecek düzeydedir. Toplumun hakikate ulaşması anlamında karşısına çıkan kapitalist modernite tuzaklarının aşılmasında en etkili şey modernitenin azgın organizasyonu olan ‘büyük devlet’in ‘olmaz’larının yıkılması ve ‘olur’un bir türlü zihinlerde cisimleştirilemeyen şeklinin deneyim kazanmasıdır. Rojava’yı Ortadoğu için olduğu kadar tüm dünya için önemli kılan husus Rojava’nın demokratik modernitenin deneyim sahası haline gelmesidir. Başka bir dünya mümkün mü sorusuna cevap pratikte Rojava’da verilmektedir. Cevap herkesin ‘olmaz’ gördüklerinin 19 Temmuz’dan bu yana Rojava’da ‘olur’ kılınmasıyla verilmeye başlanmıştır. Geçmişte ‘olmaz’ diyenlerin bu gün herkesten daha çok devrime odaklanması uykudan uyanmanın, aydınlığa çıkmanın şaşkınlığı ve heyecanı nedeniyledir.
Toplumsal gelişimin -ki başta da ifade ettiğim gibi bu gelişim birbiriyle içiçe devrimler yumağı biçimindedir- fitili ateşlenmiştir. Bin yılların barajlamasına karşı toplumsal hafızanın ve tarihin gösterdiği direnişle engeller aşılmıştır. Şimdi devrim coşkulu bir nehir misali akmaktadır. Bu nehir hem kendi ana yatağına koşmakta hem de gerçek yatağını temizleyerek tüm kollarını kendine çağırmaktadır.
Rojava’daki yeni durum sadece yeni statü değildir. Bu statüyü gerçek anlamını veren yeniden insanlaşma ve toplumsallaşma mücadelesidir. Toplumun zihninde yeni bir anlayış yaratmak, toplumu her ferdiyle belli bir felsefik bakış açısı temelinde yaşamın gerçek anlamına doğru yöneltmek, dolayısıyla doğru yaşamanın sınırlarında gezinmek en büyük devrimlerden yalnızca biridir. Zihinlerde yıkılan azgın ve korkunç devlet ve onsuz olunamayacağı safsatası, tanrı krallar çağındaki ‘Ve tanrı yaralı…’ derecesinde bir aydınlanma yaratmıştır. Bu bir başka devrimdir. Toplumsal gelişimin toplum mühendisliği çabalarından uzak kendi rotasında, kendini inşa etmesi Rojava devrimini özgün kılan bir başka devrimsel değerdeki gelişmedir. Rojava’da, milliyetçiliğin ve ulus devlet faşizminin gelişebilmesinin her türlü imkanı ve tahrik ediciliğine rağmen tüm toplumsal kesim ve halkların ortak yaşama arzusu, bunun gittikçe gelişim göstermesi ve kurumlaşması, ancak ve ancak çok yeni ve kendine has sevgi ve değer yargılarının yaratılmasını gerektirir ki bu, parçalanarak küçülen, her geçen gün kanayan toplumsallığa yapılabilecek en büyük pansumandır. Yeni bir ulus anlayışının demokratik ulus paradigması temelinde yeni toplumsallığın kavramsallaşması olarak ortaya çıkması bin yılların hastalığına bulunmuş bir ilaç gibidir. Toplum için ilk kez kendine ait olma fırsatı ortaya çıkmıştır. Kendini gerçekleştirmeyi deneyimleyen bir toplum her türlü baskıcı, egemen, iktidarcı, tekelci gücün varlığını daha köktenci sorgulayabilecekken, bunun toplumun fertlerine nüfus eden yaşama biçimi ölçü ve değerleri daha cesur reddedilecektir. Her ne kadar daha uzun bir döneme ihtiyaç olsa da toplumu aslında parçalayarak bir arada tutan her türlü kapitalist modernist organizasyon ve kurumsal yapıların yerini gittikçe politik ve ahlaki güç alacaktır. Politik ahlaki toplum biraradalığın temel tutkalı olacak, kapitalizmin korkunçlaştırdığı ‘çokluk’ daha çok baskı, daha çok tekel, daha çok iktidar değil daha çok demokrasi doğuracak, farklılık ve karmaşa güce dönüşecektir. Biraz mistik, doğal olarak otantik ve elbette ki doğal toplum orjinli, yaşamın anlamına en uygun yeni yaşam anlayışıyla toplum ve doğa arasındaki hem maddi hem manevi, hem düşünsel hem fiziki olarak iktidarcı ve tekelci ilişkinin ve anlayışın kalkması mümkündür. Söz konusu Kürt toplumu Ortadoğu halkları olduğundan yaşanılan durum zaten çok da uzak değildir. Bu konuda doğal toplumun yol göstericiliği Kürt halkı için büyük bir şanstır.
Ekonomik bakımdan da Rojava’da yeni belki alışılmamış deneyimlerin ortaya çıkmasını beklemek gerekmektedir. Tüketen toplum ve dolayısıyla tükenen toplum devrimin yaratıcı ve üretici dinamizmi içinde üreten ve yaratan topluma doğru bir ivme kazanmış durumdadır. Üretim araçlarının ve sahalarının toplumsal örgütlenmelerin elinde ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, azgın kar hırsı yerine emeğe dayalı optimal kazanç, tıpkı doğal toplum süreçlerinde dayanışma ve takasın hakim olduğu pazarları andıran yeni pazarlar yaratacaktır. Ayrıca toplumsal ve örgütsel yapıların kapitalist ulus devletçi ve tekelci karakterden arınması ekonominin iktidar aracı konumundan çıkarılıp toplumsal yaşamın idame ettirilmesi anlamına uygun dev bir dayanışma sistemine dönüşmesine yardımcı olacaktır.
Bir başka ve en önemli devrim aslında Rojava devriminin en büyük iç dinamiği olan kadın devrimidir. Kadının kendi dirilişini gerçekleştirmiş olması toplumun yeniden dirilişinde öncülük konuma ulaşmasını sağlamıştır. Aslında Rojava’da toplum kadınla dirilmektedir. Kadının ve temsil ettiği demokratik komünal değerlerin yeni topluma rengini vermesi ‘erkek’lik temelinde toplumda kendini inşa etmiş olan iktidarın ve devletçi anlayışın aşılması hem özgür yaşamın gerektirdiği demokratik ilişkinin doğuşuna imkan sunacak hem de günümüzden doğal topluma doğru uzanan sağlam köprülerin oluşumuna yol açacaktır.
Tüm bunlar ve sayılabilecek daha onlarca devrimsel gelişme rojava devriminin bağrında devinim halinde olan, her geçen gün gerçekleşen devrimler yumağıdır. Tüm bunların komünler, ocaklar, kooperatifler, özerk otonom topluluklar, demokratik yönetimler, özgürlükçü eğitim kurumlaşmaları, vs. biçiminde vücut bulması demokratik modernitenin doğuşunun işaretleridir. Deneyimler bu güne dek eskinin aşılmasının mümkün olduğunu, Önder APO’nun yeni paradigmasının 21. yüzyılın kurtarılmasına en uygun model olacağını göstermektedir. Tüm bunlar insanlığın Rojava devrimine daha fazla odaklanmasına yol açacak, yine her deneyim ve başarıdan insanlık ışık, feyz ve cesaret alacak, Ortadoğu zihniyet ve vicdan temellerine dayalı demokratik devrimi için ayaklanacaktır.
Rojava devrimi deneyimlediği ve ezberleri bozan bir diğer devrimsel gelişmesini de savunma alanında yaşamaktadır. Savaş, iktidar ve devlet üçlemesi temelinde dumura uğrayan toplumun kendini savunması ve devrim olgusu Meşru savunma çizgisi ve modern gerillacılık temelinde yeniden canlanmakta ve ezilen halkların özgürlük mücadelesindeki büyük açmazlara cevap vermektedir. Bu konu ayrıca üzerinde durulması gereken çarpıcı bir konudur.
Harun DOĞAN
- Ayrıntılar
Rojava devrimi, onun yol açtığı ve açacağı sonuçlar politik düzlemde çokça tartışıldı. Belli ki bu tartışmalar sürecek. Bu hem gerekli hem de kaçınılmaz. Ancak gerçek şu ki devrim sosyolojik bir olgu olarak daha derin anlamlar taşıyor. Her devrim kendi iç devinimleri temelinde büyük bir devrimler zincirini ifade ediyor. Toplumsal alana nüfus eden ‘yeni’ olgusu siyasi, politik, ekonomik, ideolojik, kültürel, sosyal, sanatsal, felsefik vs. vs. her bağlamda gerçekleşme imkanı bularak, tüm bu alanlarda eşi görülmemiş ve toplum adına cesur deneyimler açığa çıkıyor. Toplumsal sorunlar yaralarını bir bir kaparken tarihsel bakımdan toplumsal gelişim gerçek rotasına bir adım daha yakınlaşıyor.
Rojava’daki ‘yeni’ duruma bir ad koyma arayışı kapitalist modernitenin ulus devletçi zihniyetlerinin bildik verileriyle “statü” tartışmalarına esir düşüyor. Haliyle toplum içinde sonuçları belki yüzyılları etkileyebilecek ‘devrimler’ silsilesi perdelenip hep büyük fotoğraf öne çıkıyor. Ulus devlet zihniyetinin o yapay, politik ve siyasi zemininde yürütülen statü tartışmaları süredursun toplumda yaşanan o devrimler silsilesi bu yapaylıktan uzak kendi statüsünü yaratıyor.
Rojava’da yaşananların en iyi izahı ancak tarihe dayanan bir sosyolojik bakışla izah edilebilir. Toplumun insanlığın gelişimine beşiklik ettiği o kadim topraklarda yeniden öz değerleriyle buluşmasına yol açan gelişmeler aslında dünya insanlığına bir oh çektirecek düzeydedir. Toplumun hakikate ulaşması anlamında karşısına çıkan kapitalist modernite tuzaklarının aşılmasında en etkili şey modernitenin azgın organizasyonu olan ‘büyük devlet’in ‘olmaz’larının yıkılması ve ‘olur’un bir türlü zihinlerde cisimleştirilemeyen şeklinin deneyim kazanmasıdır. Rojava’yı Ortadoğu için olduğu kadar tüm dünya için önemli kılan husus Rojava’nın demokratik modernitenin deneyim sahası haline gelmesidir. Başka bir dünya mümkün mü sorusuna cevap pratikte Rojava’da verilmektedir. Cevap herkesin ‘olmaz’ gördüklerinin 19 Temmuz’dan bu yana Rojava’da ‘olur’ kılınmasıyla verilmeye başlanmıştır. Geçmişte ‘olmaz’ diyenlerin bu gün herkesten daha çok devrime odaklanması uykudan uyanmanın, aydınlığa çıkmanın şaşkınlığı ve heyecanı nedeniyledir.
Toplumsal gelişimin -ki başta da ifade ettiğim gibi bu gelişim birbiriyle içiçe devrimler yumağı biçimindedir- fitili ateşlenmiştir. Bin yılların barajlamasına karşı toplumsal hafızanın ve tarihin gösterdiği direnişle engeller aşılmıştır. Şimdi devrim coşkulu bir nehir misali akmaktadır. Bu nehir hem kendi ana yatağına koşmakta hem de gerçek yatağını temizleyerek tüm kollarını kendine çağırmaktadır.
Rojava’daki yeni durum sadece yeni statü değildir. Bu statüyü gerçek anlamını veren yeniden insanlaşma ve toplumsallaşma mücadelesidir. Toplumun zihninde yeni bir anlayış yaratmak, toplumu her ferdiyle belli bir felsefik bakış açısı temelinde yaşamın gerçek anlamına doğru yöneltmek, dolayısıyla doğru yaşamanın sınırlarında gezinmek en büyük devrimlerden yalnızca biridir. Zihinlerde yıkılan azgın ve korkunç devlet ve onsuz olunamayacağı safsatası, tanrı krallar çağındaki ‘Ve tanrı yaralı…’ derecesinde bir aydınlanma yaratmıştır. Bu bir başka devrimdir. Toplumsal gelişimin toplum mühendisliği çabalarından uzak kendi rotasında, kendini inşa etmesi Rojava devrimini özgün kılan bir başka devrimsel değerdeki gelişmedir. Rojava’da, milliyetçiliğin ve ulus devlet faşizminin gelişebilmesinin her türlü imkanı ve tahrik ediciliğine rağmen tüm toplumsal kesim ve halkların ortak yaşama arzusu, bunun gittikçe gelişim göstermesi ve kurumlaşması, ancak ve ancak çok yeni ve kendine has sevgi ve değer yargılarının yaratılmasını gerektirir ki bu, parçalanarak küçülen, her geçen gün kanayan toplumsallığa yapılabilecek en büyük pansumandır. Yeni bir ulus anlayışının demokratik ulus paradigması temelinde yeni toplumsallığın kavramsallaşması olarak ortaya çıkması bin yılların hastalığına bulunmuş bir ilaç gibidir. Toplum için ilk kez kendine ait olma fırsatı ortaya çıkmıştır. Kendini gerçekleştirmeyi deneyimleyen bir toplum her türlü baskıcı, egemen, iktidarcı, tekelci gücün varlığını daha köktenci sorgulayabilecekken, bunun toplumun fertlerine nüfus eden yaşama biçimi ölçü ve değerleri daha cesur reddedilecektir. Her ne kadar daha uzun bir döneme ihtiyaç olsa da toplumu aslında parçalayarak bir arada tutan her türlü kapitalist modernist organizasyon ve kurumsal yapıların yerini gittikçe politik ve ahlaki güç alacaktır. Politik ahlaki toplum biraradalığın temel tutkalı olacak, kapitalizmin korkunçlaştırdığı ‘çokluk’ daha çok baskı, daha çok tekel, daha çok iktidar değil daha çok demokrasi doğuracak, farklılık ve karmaşa güce dönüşecektir. Biraz mistik, doğal olarak otantik ve elbette ki doğal toplum orjinli, yaşamın anlamına en uygun yeni yaşam anlayışıyla toplum ve doğa arasındaki hem maddi hem manevi, hem düşünsel hem fiziki olarak iktidarcı ve tekelci ilişkinin ve anlayışın kalkması mümkündür. Söz konusu Kürt toplumu Ortadoğu halkları olduğundan yaşanılan durum zaten çok da uzak değildir. Bu konuda doğal toplumun yol göstericiliği Kürt halkı için büyük bir şanstır.
Ekonomik bakımdan da Rojava’da yeni belki alışılmamış deneyimlerin ortaya çıkmasını beklemek gerekmektedir. Tüketen toplum ve dolayısıyla tükenen toplum devrimin yaratıcı ve üretici dinamizmi içinde üreten ve yaratan topluma doğru bir ivme kazanmış durumdadır. Üretim araçlarının ve sahalarının toplumsal örgütlenmelerin elinde ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, azgın kar hırsı yerine emeğe dayalı optimal kazanç, tıpkı doğal toplum süreçlerinde dayanışma ve takasın hakim olduğu pazarları andıran yeni pazarlar yaratacaktır. Ayrıca toplumsal ve örgütsel yapıların kapitalist ulus devletçi ve tekelci karakterden arınması ekonominin iktidar aracı konumundan çıkarılıp toplumsal yaşamın idame ettirilmesi anlamına uygun dev bir dayanışma sistemine dönüşmesine yardımcı olacaktır.
Bir başka ve en önemli devrim aslında Rojava devriminin en büyük iç dinamiği olan kadın devrimidir. Kadının kendi dirilişini gerçekleştirmiş olması toplumun yeniden dirilişinde öncülük konuma ulaşmasını sağlamıştır. Aslında Rojava’da toplum kadınla dirilmektedir. Kadının ve temsil ettiği demokratik komünal değerlerin yeni topluma rengini vermesi ‘erkek’lik temelinde toplumda kendini inşa etmiş olan iktidarın ve devletçi anlayışın aşılması hem özgür yaşamın gerektirdiği demokratik ilişkinin doğuşuna imkan sunacak hem de günümüzden doğal topluma doğru uzanan sağlam köprülerin oluşumuna yol açacaktır.
Tüm bunlar ve sayılabilecek daha onlarca devrimsel gelişme rojava devriminin bağrında devinim halinde olan, her geçen gün gerçekleşen devrimler yumağıdır. Tüm bunların komünler, ocaklar, kooperatifler, özerk otonom topluluklar, demokratik yönetimler, özgürlükçü eğitim kurumlaşmaları, vs. biçiminde vücut bulması demokratik modernitenin doğuşunun işaretleridir. Deneyimler bu güne dek eskinin aşılmasının mümkün olduğunu, Önder APO’nun yeni paradigmasının 21. yüzyılın kurtarılmasına en uygun model olacağını göstermektedir. Tüm bunlar insanlığın Rojava devrimine daha fazla odaklanmasına yol açacak, yine her deneyim ve başarıdan insanlık ışık, feyz ve cesaret alacak, Ortadoğu zihniyet ve vicdan temellerine dayalı demokratik devrimi için ayaklanacaktır.
Rojava devrimi deneyimlediği ve ezberleri bozan bir diğer devrimsel gelişmesini de savunma alanında yaşamaktadır. Savaş, iktidar ve devlet üçlemesi temelinde dumura uğrayan toplumun kendini savunması ve devrim olgusu Meşru savunma çizgisi ve modern gerillacılık temelinde yeniden canlanmakta ve ezilen halkların özgürlük mücadelesindeki büyük açmazlara cevap vermektedir. Bu konu ayrıca üzerinde durulması gereken çarpıcı bir konudur.
Harun DOĞAN
- Ayrıntılar
Rojava devrimi, onun yol açtığı ve açacağı sonuçlar politik düzlemde çokça tartışıldı. Belli ki bu tartışmalar sürecek. Bu hem gerekli hem de kaçınılmaz. Ancak gerçek şu ki devrim sosyolojik bir olgu olarak daha derin anlamlar taşıyor. Her devrim kendi iç devinimleri temelinde büyük bir devrimler zincirini ifade ediyor. Toplumsal alana nüfus eden ‘yeni’ olgusu siyasi, politik, ekonomik, ideolojik, kültürel, sosyal, sanatsal, felsefik vs. vs. her bağlamda gerçekleşme imkanı bularak, tüm bu alanlarda eşi görülmemiş ve toplum adına cesur deneyimler açığa çıkıyor. Toplumsal sorunlar yaralarını bir bir kaparken tarihsel bakımdan toplumsal gelişim gerçek rotasına bir adım daha yakınlaşıyor.
Rojava’daki ‘yeni’ duruma bir ad koyma arayışı kapitalist modernitenin ulus devletçi zihniyetlerinin bildik verileriyle “statü” tartışmalarına esir düşüyor. Haliyle toplum içinde sonuçları belki yüzyılları etkileyebilecek ‘devrimler’ silsilesi perdelenip hep büyük fotoğraf öne çıkıyor. Ulus devlet zihniyetinin o yapay, politik ve siyasi zemininde yürütülen statü tartışmaları süredursun toplumda yaşanan o devrimler silsilesi bu yapaylıktan uzak kendi statüsünü yaratıyor.
Rojava’da yaşananların en iyi izahı ancak tarihe dayanan bir sosyolojik bakışla izah edilebilir. Toplumun insanlığın gelişimine beşiklik ettiği o kadim topraklarda yeniden öz değerleriyle buluşmasına yol açan gelişmeler aslında dünya insanlığına bir oh çektirecek düzeydedir. Toplumun hakikate ulaşması anlamında karşısına çıkan kapitalist modernite tuzaklarının aşılmasında en etkili şey modernitenin azgın organizasyonu olan ‘büyük devlet’in ‘olmaz’larının yıkılması ve ‘olur’un bir türlü zihinlerde cisimleştirilemeyen şeklinin deneyim kazanmasıdır. Rojava’yı Ortadoğu için olduğu kadar tüm dünya için önemli kılan husus Rojava’nın demokratik modernitenin deneyim sahası haline gelmesidir. Başka bir dünya mümkün mü sorusuna cevap pratikte Rojava’da verilmektedir. Cevap herkesin ‘olmaz’ gördüklerinin 19 Temmuz’dan bu yana Rojava’da ‘olur’ kılınmasıyla verilmeye başlanmıştır. Geçmişte ‘olmaz’ diyenlerin bu gün herkesten daha çok devrime odaklanması uykudan uyanmanın, aydınlığa çıkmanın şaşkınlığı ve heyecanı nedeniyledir.
Toplumsal gelişimin -ki başta da ifade ettiğim gibi bu gelişim birbiriyle içiçe devrimler yumağı biçimindedir- fitili ateşlenmiştir. Bin yılların barajlamasına karşı toplumsal hafızanın ve tarihin gösterdiği direnişle engeller aşılmıştır. Şimdi devrim coşkulu bir nehir misali akmaktadır. Bu nehir hem kendi ana yatağına koşmakta hem de gerçek yatağını temizleyerek tüm kollarını kendine çağırmaktadır.
Rojava’daki yeni durum sadece yeni statü değildir. Bu statüyü gerçek anlamını veren yeniden insanlaşma ve toplumsallaşma mücadelesidir. Toplumun zihninde yeni bir anlayış yaratmak, toplumu her ferdiyle belli bir felsefik bakış açısı temelinde yaşamın gerçek anlamına doğru yöneltmek, dolayısıyla doğru yaşamanın sınırlarında gezinmek en büyük devrimlerden yalnızca biridir. Zihinlerde yıkılan azgın ve korkunç devlet ve onsuz olunamayacağı safsatası, tanrı krallar çağındaki ‘Ve tanrı yaralı…’ derecesinde bir aydınlanma yaratmıştır. Bu bir başka devrimdir. Toplumsal gelişimin toplum mühendisliği çabalarından uzak kendi rotasında, kendini inşa etmesi Rojava devrimini özgün kılan bir başka devrimsel değerdeki gelişmedir. Rojava’da, milliyetçiliğin ve ulus devlet faşizminin gelişebilmesinin her türlü imkanı ve tahrik ediciliğine rağmen tüm toplumsal kesim ve halkların ortak yaşama arzusu, bunun gittikçe gelişim göstermesi ve kurumlaşması, ancak ve ancak çok yeni ve kendine has sevgi ve değer yargılarının yaratılmasını gerektirir ki bu, parçalanarak küçülen, her geçen gün kanayan toplumsallığa yapılabilecek en büyük pansumandır. Yeni bir ulus anlayışının demokratik ulus paradigması temelinde yeni toplumsallığın kavramsallaşması olarak ortaya çıkması bin yılların hastalığına bulunmuş bir ilaç gibidir. Toplum için ilk kez kendine ait olma fırsatı ortaya çıkmıştır. Kendini gerçekleştirmeyi deneyimleyen bir toplum her türlü baskıcı, egemen, iktidarcı, tekelci gücün varlığını daha köktenci sorgulayabilecekken, bunun toplumun fertlerine nüfus eden yaşama biçimi ölçü ve değerleri daha cesur reddedilecektir. Her ne kadar daha uzun bir döneme ihtiyaç olsa da toplumu aslında parçalayarak bir arada tutan her türlü kapitalist modernist organizasyon ve kurumsal yapıların yerini gittikçe politik ve ahlaki güç alacaktır. Politik ahlaki toplum biraradalığın temel tutkalı olacak, kapitalizmin korkunçlaştırdığı ‘çokluk’ daha çok baskı, daha çok tekel, daha çok iktidar değil daha çok demokrasi doğuracak, farklılık ve karmaşa güce dönüşecektir. Biraz mistik, doğal olarak otantik ve elbette ki doğal toplum orjinli, yaşamın anlamına en uygun yeni yaşam anlayışıyla toplum ve doğa arasındaki hem maddi hem manevi, hem düşünsel hem fiziki olarak iktidarcı ve tekelci ilişkinin ve anlayışın kalkması mümkündür. Söz konusu Kürt toplumu Ortadoğu halkları olduğundan yaşanılan durum zaten çok da uzak değildir. Bu konuda doğal toplumun yol göstericiliği Kürt halkı için büyük bir şanstır.
Ekonomik bakımdan da Rojava’da yeni belki alışılmamış deneyimlerin ortaya çıkmasını beklemek gerekmektedir. Tüketen toplum ve dolayısıyla tükenen toplum devrimin yaratıcı ve üretici dinamizmi içinde üreten ve yaratan topluma doğru bir ivme kazanmış durumdadır. Üretim araçlarının ve sahalarının toplumsal örgütlenmelerin elinde ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, azgın kar hırsı yerine emeğe dayalı optimal kazanç, tıpkı doğal toplum süreçlerinde dayanışma ve takasın hakim olduğu pazarları andıran yeni pazarlar yaratacaktır. Ayrıca toplumsal ve örgütsel yapıların kapitalist ulus devletçi ve tekelci karakterden arınması ekonominin iktidar aracı konumundan çıkarılıp toplumsal yaşamın idame ettirilmesi anlamına uygun dev bir dayanışma sistemine dönüşmesine yardımcı olacaktır.
Bir başka ve en önemli devrim aslında Rojava devriminin en büyük iç dinamiği olan kadın devrimidir. Kadının kendi dirilişini gerçekleştirmiş olması toplumun yeniden dirilişinde öncülük konuma ulaşmasını sağlamıştır. Aslında Rojava’da toplum kadınla dirilmektedir. Kadının ve temsil ettiği demokratik komünal değerlerin yeni topluma rengini vermesi ‘erkek’lik temelinde toplumda kendini inşa etmiş olan iktidarın ve devletçi anlayışın aşılması hem özgür yaşamın gerektirdiği demokratik ilişkinin doğuşuna imkan sunacak hem de günümüzden doğal topluma doğru uzanan sağlam köprülerin oluşumuna yol açacaktır.
Tüm bunlar ve sayılabilecek daha onlarca devrimsel gelişme rojava devriminin bağrında devinim halinde olan, her geçen gün gerçekleşen devrimler yumağıdır. Tüm bunların komünler, ocaklar, kooperatifler, özerk otonom topluluklar, demokratik yönetimler, özgürlükçü eğitim kurumlaşmaları, vs. biçiminde vücut bulması demokratik modernitenin doğuşunun işaretleridir. Deneyimler bu güne dek eskinin aşılmasının mümkün olduğunu, Önder APO’nun yeni paradigmasının 21. yüzyılın kurtarılmasına en uygun model olacağını göstermektedir. Tüm bunlar insanlığın Rojava devrimine daha fazla odaklanmasına yol açacak, yine her deneyim ve başarıdan insanlık ışık, feyz ve cesaret alacak, Ortadoğu zihniyet ve vicdan temellerine dayalı demokratik devrimi için ayaklanacaktır.
Rojava devrimi deneyimlediği ve ezberleri bozan bir diğer devrimsel gelişmesini de savunma alanında yaşamaktadır. Savaş, iktidar ve devlet üçlemesi temelinde dumura uğrayan toplumun kendini savunması ve devrim olgusu Meşru savunma çizgisi ve modern gerillacılık temelinde yeniden canlanmakta ve ezilen halkların özgürlük mücadelesindeki büyük açmazlara cevap vermektedir. Bu konu ayrıca üzerinde durulması gereken çarpıcı bir konudur.
Harun DOĞAN
- Ayrıntılar
Rojava devrimi, onun yol açtığı ve açacağı sonuçlar politik düzlemde çokça tartışıldı. Belli ki bu tartışmalar sürecek. Bu hem gerekli hem de kaçınılmaz. Ancak gerçek şu ki devrim sosyolojik bir olgu olarak daha derin anlamlar taşıyor. Her devrim kendi iç devinimleri temelinde büyük bir devrimler zincirini ifade ediyor. Toplumsal alana nüfus eden ‘yeni’ olgusu siyasi, politik, ekonomik, ideolojik, kültürel, sosyal, sanatsal, felsefik vs. vs. her bağlamda gerçekleşme imkanı bularak, tüm bu alanlarda eşi görülmemiş ve toplum adına cesur deneyimler açığa çıkıyor. Toplumsal sorunlar yaralarını bir bir kaparken tarihsel bakımdan toplumsal gelişim gerçek rotasına bir adım daha yakınlaşıyor.
Rojava’daki ‘yeni’ duruma bir ad koyma arayışı kapitalist modernitenin ulus devletçi zihniyetlerinin bildik verileriyle “statü” tartışmalarına esir düşüyor. Haliyle toplum içinde sonuçları belki yüzyılları etkileyebilecek ‘devrimler’ silsilesi perdelenip hep büyük fotoğraf öne çıkıyor. Ulus devlet zihniyetinin o yapay, politik ve siyasi zemininde yürütülen statü tartışmaları süredursun toplumda yaşanan o devrimler silsilesi bu yapaylıktan uzak kendi statüsünü yaratıyor.
Rojava’da yaşananların en iyi izahı ancak tarihe dayanan bir sosyolojik bakışla izah edilebilir. Toplumun insanlığın gelişimine beşiklik ettiği o kadim topraklarda yeniden öz değerleriyle buluşmasına yol açan gelişmeler aslında dünya insanlığına bir oh çektirecek düzeydedir. Toplumun hakikate ulaşması anlamında karşısına çıkan kapitalist modernite tuzaklarının aşılmasında en etkili şey modernitenin azgın organizasyonu olan ‘büyük devlet’in ‘olmaz’larının yıkılması ve ‘olur’un bir türlü zihinlerde cisimleştirilemeyen şeklinin deneyim kazanmasıdır. Rojava’yı Ortadoğu için olduğu kadar tüm dünya için önemli kılan husus Rojava’nın demokratik modernitenin deneyim sahası haline gelmesidir. Başka bir dünya mümkün mü sorusuna cevap pratikte Rojava’da verilmektedir. Cevap herkesin ‘olmaz’ gördüklerinin 19 Temmuz’dan bu yana Rojava’da ‘olur’ kılınmasıyla verilmeye başlanmıştır. Geçmişte ‘olmaz’ diyenlerin bu gün herkesten daha çok devrime odaklanması uykudan uyanmanın, aydınlığa çıkmanın şaşkınlığı ve heyecanı nedeniyledir.
Toplumsal gelişimin -ki başta da ifade ettiğim gibi bu gelişim birbiriyle içiçe devrimler yumağı biçimindedir- fitili ateşlenmiştir. Bin yılların barajlamasına karşı toplumsal hafızanın ve tarihin gösterdiği direnişle engeller aşılmıştır. Şimdi devrim coşkulu bir nehir misali akmaktadır. Bu nehir hem kendi ana yatağına koşmakta hem de gerçek yatağını temizleyerek tüm kollarını kendine çağırmaktadır.
Rojava’daki yeni durum sadece yeni statü değildir. Bu statüyü gerçek anlamını veren yeniden insanlaşma ve toplumsallaşma mücadelesidir. Toplumun zihninde yeni bir anlayış yaratmak, toplumu her ferdiyle belli bir felsefik bakış açısı temelinde yaşamın gerçek anlamına doğru yöneltmek, dolayısıyla doğru yaşamanın sınırlarında gezinmek en büyük devrimlerden yalnızca biridir. Zihinlerde yıkılan azgın ve korkunç devlet ve onsuz olunamayacağı safsatası, tanrı krallar çağındaki ‘Ve tanrı yaralı…’ derecesinde bir aydınlanma yaratmıştır. Bu bir başka devrimdir. Toplumsal gelişimin toplum mühendisliği çabalarından uzak kendi rotasında, kendini inşa etmesi Rojava devrimini özgün kılan bir başka devrimsel değerdeki gelişmedir. Rojava’da, milliyetçiliğin ve ulus devlet faşizminin gelişebilmesinin her türlü imkanı ve tahrik ediciliğine rağmen tüm toplumsal kesim ve halkların ortak yaşama arzusu, bunun gittikçe gelişim göstermesi ve kurumlaşması, ancak ve ancak çok yeni ve kendine has sevgi ve değer yargılarının yaratılmasını gerektirir ki bu, parçalanarak küçülen, her geçen gün kanayan toplumsallığa yapılabilecek en büyük pansumandır. Yeni bir ulus anlayışının demokratik ulus paradigması temelinde yeni toplumsallığın kavramsallaşması olarak ortaya çıkması bin yılların hastalığına bulunmuş bir ilaç gibidir. Toplum için ilk kez kendine ait olma fırsatı ortaya çıkmıştır. Kendini gerçekleştirmeyi deneyimleyen bir toplum her türlü baskıcı, egemen, iktidarcı, tekelci gücün varlığını daha köktenci sorgulayabilecekken, bunun toplumun fertlerine nüfus eden yaşama biçimi ölçü ve değerleri daha cesur reddedilecektir. Her ne kadar daha uzun bir döneme ihtiyaç olsa da toplumu aslında parçalayarak bir arada tutan her türlü kapitalist modernist organizasyon ve kurumsal yapıların yerini gittikçe politik ve ahlaki güç alacaktır. Politik ahlaki toplum biraradalığın temel tutkalı olacak, kapitalizmin korkunçlaştırdığı ‘çokluk’ daha çok baskı, daha çok tekel, daha çok iktidar değil daha çok demokrasi doğuracak, farklılık ve karmaşa güce dönüşecektir. Biraz mistik, doğal olarak otantik ve elbette ki doğal toplum orjinli, yaşamın anlamına en uygun yeni yaşam anlayışıyla toplum ve doğa arasındaki hem maddi hem manevi, hem düşünsel hem fiziki olarak iktidarcı ve tekelci ilişkinin ve anlayışın kalkması mümkündür. Söz konusu Kürt toplumu Ortadoğu halkları olduğundan yaşanılan durum zaten çok da uzak değildir. Bu konuda doğal toplumun yol göstericiliği Kürt halkı için büyük bir şanstır.
Ekonomik bakımdan da Rojava’da yeni belki alışılmamış deneyimlerin ortaya çıkmasını beklemek gerekmektedir. Tüketen toplum ve dolayısıyla tükenen toplum devrimin yaratıcı ve üretici dinamizmi içinde üreten ve yaratan topluma doğru bir ivme kazanmış durumdadır. Üretim araçlarının ve sahalarının toplumsal örgütlenmelerin elinde ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, azgın kar hırsı yerine emeğe dayalı optimal kazanç, tıpkı doğal toplum süreçlerinde dayanışma ve takasın hakim olduğu pazarları andıran yeni pazarlar yaratacaktır. Ayrıca toplumsal ve örgütsel yapıların kapitalist ulus devletçi ve tekelci karakterden arınması ekonominin iktidar aracı konumundan çıkarılıp toplumsal yaşamın idame ettirilmesi anlamına uygun dev bir dayanışma sistemine dönüşmesine yardımcı olacaktır.
Bir başka ve en önemli devrim aslında Rojava devriminin en büyük iç dinamiği olan kadın devrimidir. Kadının kendi dirilişini gerçekleştirmiş olması toplumun yeniden dirilişinde öncülük konuma ulaşmasını sağlamıştır. Aslında Rojava’da toplum kadınla dirilmektedir. Kadının ve temsil ettiği demokratik komünal değerlerin yeni topluma rengini vermesi ‘erkek’lik temelinde toplumda kendini inşa etmiş olan iktidarın ve devletçi anlayışın aşılması hem özgür yaşamın gerektirdiği demokratik ilişkinin doğuşuna imkan sunacak hem de günümüzden doğal topluma doğru uzanan sağlam köprülerin oluşumuna yol açacaktır.
Tüm bunlar ve sayılabilecek daha onlarca devrimsel gelişme rojava devriminin bağrında devinim halinde olan, her geçen gün gerçekleşen devrimler yumağıdır. Tüm bunların komünler, ocaklar, kooperatifler, özerk otonom topluluklar, demokratik yönetimler, özgürlükçü eğitim kurumlaşmaları, vs. biçiminde vücut bulması demokratik modernitenin doğuşunun işaretleridir. Deneyimler bu güne dek eskinin aşılmasının mümkün olduğunu, Önder APO’nun yeni paradigmasının 21. yüzyılın kurtarılmasına en uygun model olacağını göstermektedir. Tüm bunlar insanlığın Rojava devrimine daha fazla odaklanmasına yol açacak, yine her deneyim ve başarıdan insanlık ışık, feyz ve cesaret alacak, Ortadoğu zihniyet ve vicdan temellerine dayalı demokratik devrimi için ayaklanacaktır.
Rojava devrimi deneyimlediği ve ezberleri bozan bir diğer devrimsel gelişmesini de savunma alanında yaşamaktadır. Savaş, iktidar ve devlet üçlemesi temelinde dumura uğrayan toplumun kendini savunması ve devrim olgusu Meşru savunma çizgisi ve modern gerillacılık temelinde yeniden canlanmakta ve ezilen halkların özgürlük mücadelesindeki büyük açmazlara cevap vermektedir. Bu konu ayrıca üzerinde durulması gereken çarpıcı bir konudur.
Harun DOĞAN
- Ayrıntılar
Rojava devrimi, onun yol açtığı ve açacağı sonuçlar politik düzlemde çokça tartışıldı. Belli ki bu tartışmalar sürecek. Bu hem gerekli hem de kaçınılmaz. Ancak gerçek şu ki devrim sosyolojik bir olgu olarak daha derin anlamlar taşıyor. Her devrim kendi iç devinimleri temelinde büyük bir devrimler zincirini ifade ediyor. Toplumsal alana nüfus eden ‘yeni’ olgusu siyasi, politik, ekonomik, ideolojik, kültürel, sosyal, sanatsal, felsefik vs. vs. her bağlamda gerçekleşme imkanı bularak, tüm bu alanlarda eşi görülmemiş ve toplum adına cesur deneyimler açığa çıkıyor. Toplumsal sorunlar yaralarını bir bir kaparken tarihsel bakımdan toplumsal gelişim gerçek rotasına bir adım daha yakınlaşıyor.
Rojava’daki ‘yeni’ duruma bir ad koyma arayışı kapitalist modernitenin ulus devletçi zihniyetlerinin bildik verileriyle “statü” tartışmalarına esir düşüyor. Haliyle toplum içinde sonuçları belki yüzyılları etkileyebilecek ‘devrimler’ silsilesi perdelenip hep büyük fotoğraf öne çıkıyor. Ulus devlet zihniyetinin o yapay, politik ve siyasi zemininde yürütülen statü tartışmaları süredursun toplumda yaşanan o devrimler silsilesi bu yapaylıktan uzak kendi statüsünü yaratıyor.
Rojava’da yaşananların en iyi izahı ancak tarihe dayanan bir sosyolojik bakışla izah edilebilir. Toplumun insanlığın gelişimine beşiklik ettiği o kadim topraklarda yeniden öz değerleriyle buluşmasına yol açan gelişmeler aslında dünya insanlığına bir oh çektirecek düzeydedir. Toplumun hakikate ulaşması anlamında karşısına çıkan kapitalist modernite tuzaklarının aşılmasında en etkili şey modernitenin azgın organizasyonu olan ‘büyük devlet’in ‘olmaz’larının yıkılması ve ‘olur’un bir türlü zihinlerde cisimleştirilemeyen şeklinin deneyim kazanmasıdır. Rojava’yı Ortadoğu için olduğu kadar tüm dünya için önemli kılan husus Rojava’nın demokratik modernitenin deneyim sahası haline gelmesidir. Başka bir dünya mümkün mü sorusuna cevap pratikte Rojava’da verilmektedir. Cevap herkesin ‘olmaz’ gördüklerinin 19 Temmuz’dan bu yana Rojava’da ‘olur’ kılınmasıyla verilmeye başlanmıştır. Geçmişte ‘olmaz’ diyenlerin bu gün herkesten daha çok devrime odaklanması uykudan uyanmanın, aydınlığa çıkmanın şaşkınlığı ve heyecanı nedeniyledir.
Toplumsal gelişimin -ki başta da ifade ettiğim gibi bu gelişim birbiriyle içiçe devrimler yumağı biçimindedir- fitili ateşlenmiştir. Bin yılların barajlamasına karşı toplumsal hafızanın ve tarihin gösterdiği direnişle engeller aşılmıştır. Şimdi devrim coşkulu bir nehir misali akmaktadır. Bu nehir hem kendi ana yatağına koşmakta hem de gerçek yatağını temizleyerek tüm kollarını kendine çağırmaktadır.
Rojava’daki yeni durum sadece yeni statü değildir. Bu statüyü gerçek anlamını veren yeniden insanlaşma ve toplumsallaşma mücadelesidir. Toplumun zihninde yeni bir anlayış yaratmak, toplumu her ferdiyle belli bir felsefik bakış açısı temelinde yaşamın gerçek anlamına doğru yöneltmek, dolayısıyla doğru yaşamanın sınırlarında gezinmek en büyük devrimlerden yalnızca biridir. Zihinlerde yıkılan azgın ve korkunç devlet ve onsuz olunamayacağı safsatası, tanrı krallar çağındaki ‘Ve tanrı yaralı…’ derecesinde bir aydınlanma yaratmıştır. Bu bir başka devrimdir. Toplumsal gelişimin toplum mühendisliği çabalarından uzak kendi rotasında, kendini inşa etmesi Rojava devrimini özgün kılan bir başka devrimsel değerdeki gelişmedir. Rojava’da, milliyetçiliğin ve ulus devlet faşizminin gelişebilmesinin her türlü imkanı ve tahrik ediciliğine rağmen tüm toplumsal kesim ve halkların ortak yaşama arzusu, bunun gittikçe gelişim göstermesi ve kurumlaşması, ancak ve ancak çok yeni ve kendine has sevgi ve değer yargılarının yaratılmasını gerektirir ki bu, parçalanarak küçülen, her geçen gün kanayan toplumsallığa yapılabilecek en büyük pansumandır. Yeni bir ulus anlayışının demokratik ulus paradigması temelinde yeni toplumsallığın kavramsallaşması olarak ortaya çıkması bin yılların hastalığına bulunmuş bir ilaç gibidir. Toplum için ilk kez kendine ait olma fırsatı ortaya çıkmıştır. Kendini gerçekleştirmeyi deneyimleyen bir toplum her türlü baskıcı, egemen, iktidarcı, tekelci gücün varlığını daha köktenci sorgulayabilecekken, bunun toplumun fertlerine nüfus eden yaşama biçimi ölçü ve değerleri daha cesur reddedilecektir. Her ne kadar daha uzun bir döneme ihtiyaç olsa da toplumu aslında parçalayarak bir arada tutan her türlü kapitalist modernist organizasyon ve kurumsal yapıların yerini gittikçe politik ve ahlaki güç alacaktır. Politik ahlaki toplum biraradalığın temel tutkalı olacak, kapitalizmin korkunçlaştırdığı ‘çokluk’ daha çok baskı, daha çok tekel, daha çok iktidar değil daha çok demokrasi doğuracak, farklılık ve karmaşa güce dönüşecektir. Biraz mistik, doğal olarak otantik ve elbette ki doğal toplum orjinli, yaşamın anlamına en uygun yeni yaşam anlayışıyla toplum ve doğa arasındaki hem maddi hem manevi, hem düşünsel hem fiziki olarak iktidarcı ve tekelci ilişkinin ve anlayışın kalkması mümkündür. Söz konusu Kürt toplumu Ortadoğu halkları olduğundan yaşanılan durum zaten çok da uzak değildir. Bu konuda doğal toplumun yol göstericiliği Kürt halkı için büyük bir şanstır.
Ekonomik bakımdan da Rojava’da yeni belki alışılmamış deneyimlerin ortaya çıkmasını beklemek gerekmektedir. Tüketen toplum ve dolayısıyla tükenen toplum devrimin yaratıcı ve üretici dinamizmi içinde üreten ve yaratan topluma doğru bir ivme kazanmış durumdadır. Üretim araçlarının ve sahalarının toplumsal örgütlenmelerin elinde ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, azgın kar hırsı yerine emeğe dayalı optimal kazanç, tıpkı doğal toplum süreçlerinde dayanışma ve takasın hakim olduğu pazarları andıran yeni pazarlar yaratacaktır. Ayrıca toplumsal ve örgütsel yapıların kapitalist ulus devletçi ve tekelci karakterden arınması ekonominin iktidar aracı konumundan çıkarılıp toplumsal yaşamın idame ettirilmesi anlamına uygun dev bir dayanışma sistemine dönüşmesine yardımcı olacaktır.
Bir başka ve en önemli devrim aslında Rojava devriminin en büyük iç dinamiği olan kadın devrimidir. Kadının kendi dirilişini gerçekleştirmiş olması toplumun yeniden dirilişinde öncülük konuma ulaşmasını sağlamıştır. Aslında Rojava’da toplum kadınla dirilmektedir. Kadının ve temsil ettiği demokratik komünal değerlerin yeni topluma rengini vermesi ‘erkek’lik temelinde toplumda kendini inşa etmiş olan iktidarın ve devletçi anlayışın aşılması hem özgür yaşamın gerektirdiği demokratik ilişkinin doğuşuna imkan sunacak hem de günümüzden doğal topluma doğru uzanan sağlam köprülerin oluşumuna yol açacaktır.
Tüm bunlar ve sayılabilecek daha onlarca devrimsel gelişme rojava devriminin bağrında devinim halinde olan, her geçen gün gerçekleşen devrimler yumağıdır. Tüm bunların komünler, ocaklar, kooperatifler, özerk otonom topluluklar, demokratik yönetimler, özgürlükçü eğitim kurumlaşmaları, vs. biçiminde vücut bulması demokratik modernitenin doğuşunun işaretleridir. Deneyimler bu güne dek eskinin aşılmasının mümkün olduğunu, Önder APO’nun yeni paradigmasının 21. yüzyılın kurtarılmasına en uygun model olacağını göstermektedir. Tüm bunlar insanlığın Rojava devrimine daha fazla odaklanmasına yol açacak, yine her deneyim ve başarıdan insanlık ışık, feyz ve cesaret alacak, Ortadoğu zihniyet ve vicdan temellerine dayalı demokratik devrimi için ayaklanacaktır.
Rojava devrimi deneyimlediği ve ezberleri bozan bir diğer devrimsel gelişmesini de savunma alanında yaşamaktadır. Savaş, iktidar ve devlet üçlemesi temelinde dumura uğrayan toplumun kendini savunması ve devrim olgusu Meşru savunma çizgisi ve modern gerillacılık temelinde yeniden canlanmakta ve ezilen halkların özgürlük mücadelesindeki büyük açmazlara cevap vermektedir. Bu konu ayrıca üzerinde durulması gereken çarpıcı bir konudur.
Harun DOĞAN
- Ayrıntılar
Cenevre-2 diye tanımlanan konferans tahmin edildiği gibi boşa kürek sallanılan bir arena oluyor, katılanlar havanda su dövmeyi sürdürüyor.
Dünyanın dört bir yanından gelmiş güçler Suriye sorununu çözmeye çalışadursunlar Rojava halkı Suriye sorununu kendi bölgelerinde çözmenin önemli bir adımını attılar. Rojava’nın üç önemli bölgesi de özerk yönetimlerini ve meclislerini ilan ettiler. Böylelikle gerek Kürdistan gerekse de dünyanın dört bir yanındaki ezilen halklara, mazlumlara ümit verdiler. Esin kaynağı oldular.
Bu durum halkların ancak uluslararası güçlere dayanarak statü kazanabileceği fikrini alt üst etti, öz gücün, öz örgütlülüğün önemini bir kez daha ortaya çıkardı. Bırakalım uluslararası güçlerin desteğini, dünyanın en azılı çete gruplarının saldırılarına karşı hem kendini savunup hem de kendi öz yönetiminin kurulabileceğini Rojava ispatladı.
Bu durum yüz yıllık statüleri, planları alt üst etti. Yoksayılan Kürt, Ortadoğu’nun alternatif sisteminin öncü, kurucu gücü oldu.
Rojava’da yaşananlar pek çok yeri çok etkilese de iki yeri daha çok etkilemektedir. En çok etkilenen TC devletidir. Buradaki gelişmelerin kendisine yansıyacağını bilmektedir.
Rojava’da yaşanan gelişmelerin en çok etkileyeceği ve yaşanan devrimi tamamlayacak nitelikte gelişmelere yol açacak ikinci yer Kuzey Kürdistan’dır. Rojava’da yaşananlar, yerel seçimler öncesinde Kuzey Kürdistan’da büyük sevinç yaratmıştır. Bununla birlikte yol gösterici olmuştur.Kuzey Kürdistan halkı artık o katil, adaletsiz, paralel yapılardan oluşmuş devletten bir şey beklemiyor. Örgütlülüğüyle, mücadelesiyle hem Türkiye’yi hem de tüm Ortadoğu’yu değiştireceğini biliyor.Söylenenlere karnım tok diyor ve kendi işine bakıyor.
Şimdi Kuzey Kürdistan’ın pek çok ilinde zaferin garanti olduğu seçimler öncesinde yapılan seçim çalışması değil, yeni kantonları inşa çalışmasıdır.
Her köyün, her mahallenin, her sokağın meclisleri yoluyla kentin yönetimine katılmasının sisteminin örüldüğü çalışmalar yapılmaktadır. Belediye başkanlığı seçimi için değil milyonlarca insanın, farklı etnik grupların, inanç gruplarının demokratik bir şekilde kentin yönetimini ele alacağı bir sistem kurmak için çalışılıyor. Nasıl Rojava’da yirmiyi aşkın bakanlıklar yoluyla toplum kendi ihtiyaçlarını giderecekse Kuzey Kürdistan’da da sağlıktan, ekonomiye, hukuka, kültüre, ekonomiye pek çok alanda kendi öz örgütlülüğüyle ihtiyaçlarını gidermek için örgütlenme çalışması yürütülüyor.
Rojava’da yaşanan bu tarihi adım Kuzey Kürdistan’ında kaderini belirliyor. Demokratik Özerklik diye tanımlanan sistem Kuzey Kürdistan’da da kent kantonları olarak somutlaşıyor. Kuzey Kürdistan halkı Kuzey’de de kurulacak özerkliğin, kantonların, Rojava devrimine en büyük destek olacağı bilinciyle coşkuyla yükleniyor inşa çalışmasına.
Büyük bir yarış devam ediyor. Yarış AKP ile değildir.Tüm bölgeler, iller bir diğeriyle yarışıyor. En güçlü örgütlenmeyi, en derin örgütlenmeyi, en kapsamlı örgütlenmeyi yapmak için yarışılıyor.
Evet, ufukta yirmi yeni kanton görünüyor. Bakalım! Dördüncü kanton ilanı hangi ile nasip olacak?
Haydi hayırlısı!
G. Suat Tekin
- Ayrıntılar